Yaşanan son gelişmelere bağlı olarak Ege veya Doğu Akdeniz bölgesinde bir savaş çıkar mı?
Olası Türk-Yunan savaşı hasıl olur mu?
Son günlerde gerginliklerin tırmanması ve tansiyonun düşmemesi üzerine ilgili tarafların hazırlık seviyelerinde, intikal ve yığınaklanma faaliyetlerinde gözle görülür bir artış yaşanmaktadır.
Nereye kadar gider bu durum? Sonuç ne olur? Savaş mı galip gelir? Yoksa olması gereken diplomasi mi galip gelir? sorularını irdeleyelim.
Herkesin merak ettiği “bir savaş çıkar mı” sorusu aslında yanlış bir soru ve doğru olmayan bir zeminde cevap aranan bir sorudur.
O halde doğru soruyu doğru zeminde aramak ve etüt etmek bizi somut ve daha uygun sonuçlara götürecektir.
Yeryüzünün herhangi bir noktasında (Afganistan-Ortadoğu-Akdeniz-Afrika-Uzakdoğu vs.) meydana gelen problemlerin ana kaynağı emperyalist ve yayılmacı emellerdir.
Bunların da müsebbibleri bellidir.
Yani bölgesel ve ikili ilişkilerde yolunda gitmeyen ilişkileri; rayından çıkaran kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan uluslararası aktörler ve güçler savaşı bilfiil icra etmeyen ancak savaşı çıkartan; savaştıran silah sanayi ve pazarına da hacim açan bu mehteremlerin ta kendileri oluyor.
Maşa, piyon kullanmayı, oynattırmayı ve senaryo üretmeyi çok iyi biliyorlardır.
Bu tespit çerçevesinde doğru soruya ulaşmış oluyoruz.
“Bir savaş çıkar mı?” değil, “bir savaş çıkartılır mı?”
İşte doğru soru budur.
Ateşle oynayanlardan çok; ateşle oynatanlar ve barışı yok edenler sorumludur.
Zaten ulusal / uluslararası düşünce kuruluşlarının raporları da incelendiği zaman,
1) Yapıcı ve yaratıcı ilişkilerin, açılım alanlarının tesis edilemeyeceği;
2) Doğu Akdeniz’de yaşanan deniz alanlarına ilişkin sorunların devam edeceği;
3) Devam eden değil, devam ettirilen Ukrayna’daki savaşın güvenlik alanındaki ikili işbirliği ve bloklaşmanın askeri ittifaklar bağlamında artacağı;
4) Güney Kafkasya’da problemlerin belirli odakların dürtmesi ile artacağı;
5) Ortadoğu’nun çok denklemli karmaşık bir bölge olarak kalmaya devam edeceği;
6) Ülkelerin savunma bütçelerine ve silahlanmaya ayırdıkları payın artarak devam edeceği anlaşılmaktadır.
Hal böyle iken yakın bir gelecekte suların durulacağı ya da bir yumuşama olacağını söylemek gerçekçi olmayacaktır.
İyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde yan yana aynı coğrafyada barış iklimini yakalayarak, dış güçlere uymayarak, uyduları olmayarak, ulusal çıkarlara göre hareket edilmesi, mevcut tertip ve düzende, konjonktür içerisinde optimum bir yöntem ve bölgesel istikrar için, bekaa ve halkların huzuru için en uygun hareket tarzı olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum günü nedeniyle şunları da paylaşayım:
100 yılın eşiğine gelmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin 99’uncu yılını coşkulu tören ve etkinliklerle heyecanla idrak ediyoruz.
Cumhuriyet fazilettir.
Onu korumak fennen, fikren ve fiziken yüksek seviyeli muhafızlar ister.
O muhafızlardan her biri Büyük Türk Ulusu’nun birer neferi ve Cumhuriyetimiz’in bekçileridir.
Kurtuluş Savaşı’nın Cumhuriyet ile taçlandırılmasını sağlayan başta Ulu Önder Atatürk ve silah arkadaşlarını ve emeği geçen tüm kahramanlarımızı rahmet, saygı ve minnetle anıyoruz.
Nice 99 yıllara..
Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar daim olsun.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti..
Ne Mutlu Türküm Diyene..