Hukuksal alanda değişime giden Avrupa Topluluğu kaynaklarının yetersiz olması, AB’yi dışa bağımlı hale getirmektedir. HidroKarbon Kaynakları ihtiyacını gidermek için bölgeler bazında HidroKarbon Kaynakları üreten ülkelerle uluslararası anlaşmalar yoluyla ilişkilerini ilerletmiştir. Bu süreçte, stratejik öneme sahip olan Türkiye ile AB arasındaki ilişkinin, irdelenme boyutu büyük önem arz etmektedir. Türkiye, AB HidroKarbon Kaynakları politikalarının gerçekleşmesi sürecinde büyük rol oynamaktadır. Türkiye’nin HidroKarbon Kaynakları güvenliği, HidroKarbon Kaynakları arzı, HidroKarbon Kaynakları yollarına yakınlığı, HidroKarbon Kaynakları merkezi olma potansiyeli ve HidroKarbon kaynaklarının geçiş güzergahı olması ve bu güzergahta oluşan pazara olan yakınlığı gibi sebeplerle AB’nin politikasında kritik bir görev üstlenmektedir. HidroKarbon Kaynakları taşıyan bir koridor olması ve Hazar Bölgesine olan yakınlığı Türkiye’yi jeopolitik ve stratejik oldukça aktif bir konumda tutmaktadır. Türkiye HidroKarbon Kaynakları yollarına olan yakınlığı ile yakın gelecekte HidroKarbon Kaynakları merkezi(HUB) olması konumu ve sürekli olarak bu kaynakları Avrupa pazarına aktarması görevini yüklenmesi ile birlikte, AB’nin HidroKarbon Kaynakları politikalarının karar mekanizması doğrultusunda çok farklı bir konuma yükselmiştir. Türkiye’nin bulunduğu bu stratejik konum, AB’nin Türkiye üzerinden yapacağı HidroKarbon Kaynakları politikaları üzerinde önemli bir yere sahiptir. Birliğin enerji politikasındaki gelecekle ilgili proje ve kararlarını etkileyen bu süreç, Türkiye’yi kritik bölge konumuna sürüklenmesi sağlamıştır. Avrupa Birliğinin HidroKarbon Kaynakları politikası tartışmalarında, HidroKarbon Kaynakları politikasıyla ilgili iki farklı kavram ortaya çıkmaktadır. Bu kavramlar, tarihsel süreçte ele alındığında 2000 yılı başından itibaren kullanılan “Avrupa Birliği Dış Enerji Politikası” (European Union External Energy Policy) ve “Avrupa Birliği İç Enerji Politikası” (European Union Domestic Energy Policy) kavramları olarak bilinmektedir. Avrupa Birliği Dış Enerji Politikası, birliğin daha çok üye olmayan devletler arasında yaptığı bazı protokolleri, anlaşmaları ve uluslararası ortaklıları içermektedir. Enerji Şartı Anlaşması, Kyoto Protokolü gibi çok taraflı uluslararası anlaşmalar, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve Rusya ile yürütülen “AB – Rusya Enerji Diyaloğu” (EU-Russia Energy Dialogue), Avrupa Akdeniz Ortaklığı, AB’nin enerji konusunda transatlantik ilişkileri gibi hususlar, AB dış enerji politikasının konuları arasında yer almaktadır. Birliğin HidroKarbon Kaynakları konusunda aldığı politikaların ardından devletlerarası ilişkilerde yaşanan olaylar ve gelişmeler birliğin aldığı kararları güncellemesine sebep olmuştur. 2006 yılında yaşanan Ukrayna-Rusya doğalgaz krizi AB’nin yeniden ve yeni bir politika belirlemesini gerekli kılmıştır. Avrupa Komisyonu krizin ardından yayınladığı raporlarda enerji politikasını yeniden tanımlamaya yoluna gitmiştir. Birliğin HidroKarbon Kaynakları arz güvenliğinin ciddi bir şekilde risk altında olduğunu anlaşılması üzerine, söz konusu durumdan çıkılması için çözüm önerileri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda üye devletlerin sahip olduğu parçalı HidroKarbon Kaynakları politikalarında yavaş yavaş Birlikle hareket edebilme yönünde bir ilerleme gözlenmektedir. Başka bir ifadeyle bu kriz ortak bir HidroKarbon Kaynakları politikasının gelişmesinde zemin özelliği taşıyan bir adım niteliğinde olmuştur. Avrupa Birliği Politikalarında Türkiye’nin Yeri Türkiye coğrafi konumundan dolayı, HidroKarbon Kaynakları konusunda anahtar bir rol oynamaktadır. Önemli bir hidroelektrik enerji olmasının yanı sıra, Orta Doğu’ya, Karadeniz’e, Kafkaslar’a, Orta Asya’ya ve Körfez ülkelerine de kapı açmaktadır. Öyle ki Türkiye’nin sahip olduğu bu benzersiz konumu tarif etmek amacıyla “5 deniz havzasında Türkiye" kavramı kullanılmaktadır. Avrupa ile Asya’nın birleştiği yeri tanımlamak amacıyla kullanılan “Avrasya”, “Doğu ile Batı Arasında Enerji Koridoru”, “Enerji Köprüsü”, “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Uzanan Coğrafya” gibi tanımlamalar Türkiye’nin sahip olduğu jeostatejik önemi vurgulamaktadır. Türkiye’nin bu eşsiz konumu, ülkeyi, Avrupa’ya petrol ve doğalgazın güvenli bir şekilde taşınması için MERKEZ-HUB bir ülke haline getirmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin AB giriş sürecinin oldukça mühim parametrelerinden olan Katılım Ortaklığı Belgesinde hem enerji, hem de çevre konularının ayrı ayrı başlıklarda ele alındığını görmekteyiz. Bu süreçte Türkiye’ye verilen petrol ve gaz kaynakları politikalarıyla ilgili görevleri yerine getirmesi gerektiğini hatırlatmamda fayda olacaktır. Türkiye aynı zamanda Orta Doğu, Hazar Bölgesi ve Orta Asya gibi dünyanın petrol ve doğalgaz ihtiyacının yarısından fazlasını karşılayan bölgelere coğrafi olarak yakın bir konumdadır. Petrolü üreten ve tüketen ülkeler arasında hem köprü hem terminal görevi görmektedir. Türkiye’nin bu konumu AB’nin yapmış olduğu anlaşmalarda Türkiye’yi vazgeçemeyeceği bir ittifak modeli haline getirmiştir. Türkiye aynı zamanda önemli bir hidroelektrik enerji üreticisidir. Bu durum AB’nin yakın gelecekte bağımlılığını azaltmak için girişeceği yeni enerji politikaları üzerinde etkili olacağı unutulmamalıdır. Yenilenebilir enerji kaynakları arasından jeotermal enerjinin gündeme gelmesi farklı teorileri ortaya koymaktadır. Ancak bu yeni enerji kaynaklarının farklı bir başlık altında çalışılması gerekir. Bu başlık altında Türkiye’nin konumu üzerinde oldukça bağlantılı olan petrol ve doğalgaz kaynakları ve bu süreçte yapılan projelerin Türkiye ve AB ilişkilerine yansıması incelenmeye çalışılacaktır. Avrupa Birliği günümüzde doğalgazın büyük bir kısmını Rusya’dan temin etmektedir. Bu süreçte Rus devlet şirketi Gazpromun petrol ve gaz pazarındaki rolü çok büyüktür. Türkmen, Özbek, Kazak doğalgazını Rusya’ya bağlayan bu hat Kafkasları geçerek kaynakları AB’ye ulaşmasını sağlamaktadır. İkinci hat olan Balkan Hattı ise Romanya ve Bulgaristan’ı geçerek Türkiye’ye bağlanmaktadır. Üçüncü hat ise, Mavi Akım, 4. hat ise TürkAKIMI hattır. Rus doğalgazının Karadeniz’den geçerek Türkiye’ye ulaşmasını sağlamak için kurulmuş olan bu hat, dünyadaki en derin boru hatları arasında sayılmaktadır. Hattın 2140 metre derinliği bulunmaktadır. İran ile Türkiye arasında bulunan bir diğer hat ise Tebriz-Erzurum doğalgaz boru hattıdır. Hattın amacı İran doğalgazını Tebriz şehrinden Erzurum’a taşımaktır. Türkiye komşu ülkelerle birçok enerji anlaşmasına taraf olmuştur. Yunanistan-İtalya ve Türkiye geçiş odaklı bir başka proje ise Avrupa Gaz Ringi projesidir. Bu proje INOGATE (Interstate Oil and Gas Transport to Europe) programı kapsamında oluşturulmuştur. Projenin amacı Güney Akdeniz Ülkeleri, Hazar Bölgesi, Rusya, Orta Doğu bölgelerinden sağlanılacak olan gazın Türkiye ve Yunanistan üzerinde Avrupa pazarına güvenli bir şekilde geçişini sağlamaktır. Türkiye boğazlarından 2021 yılında tahmini 2,4 milyon varil/günde ham petrol ve petrol ürünü akışı sağlanmıştır. Bu hacmin %80’den fazlası ham petrol olmuştur. Karadeniz limanları, Rusya, Azerbaycan ve Kazakistan’da dahil olmakla birlikte diğer Avrasya ülkeleri için Türkiye başlıca petrol ihracat rotaları arasında sayılmaktadır. Türkiye’nin stratejik konumu bağımlılıktan ziyade ülkelerin petrol ve gaz geçiş yollarındaki güzergahlarında devletleri Türkiye’ye bağımlı hale getirmiştir. Petrol ve gaz kaynaklarının güvenli ve en kestirme yoldan hızlı bir şekilde ulaştırılması konusunda Türkiye’nin konumu oldukça yerindedir. Fakat çoğu siyasi, ticari ve ekonomik gelişmeler petrol ve gaz piyasasının pazarını da etkilemektedir. Özellikle kapitalizm getirmiş olduğu rekabet anlayışı bu süreçte oldukça elzem bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkelerin en uygun fiyata bu kaynakları sağlamak adına yapmış olduğu projelerde Türkiye çift taraflı bir merkez vazifesi görmektedir. Bu konumu Türkiye’yi her açıdan bir taraf seçmeye sürüklemektedir. Bu süreçte ülkeler yalnızca çıkarlarına göre adımlar atarken Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler işbirlikleri dahilinde hareket etmektedirler. Yeni petrol ve gaz kaynakları yollarının bulunması ve birliğin petrol ve doğalgaz kaynaklarında dışa bağımlılığı birçok yeni projenin oluşmasını sağlayacaktır. Türkiye Orta Doğu ve Kafkaslar gibi petrol bulunan ülkelere yakınlığı vasıtasıyla merkezi ağ görevini sürdürmeye devam edecektir. Bu kapsamda Türkiye’nin komşu ülkelerle olan ilişkilerinin diri tutulması konusu oldukça önemlidir. Türkiye’nin AB hidrokarbon kaynakları politikasının amaçlarını gerçekleştirilmesi yolundaki katkısını hatırlatmakta fayda vardır. Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik açıdan konumu günümüzde kaynakların Avrupa’ya güvenli bir şekilde ulaştırılmasını sağlamaktadır. Türkiye’nin ilerleyen dönemlerde birliğe üye olması ise uluslararası petrol ve gaz pazarında kilit bir aktör olmasını sağlayacak etkenler arasındadır. Ayrıca üyeliğin, birliğin enerji politikasına önemli katkı sağlayacağı unutulmamalıdır.