Türkiye Cumhuriyeti son yıllarda Ada’ya çok büyük yatırımlar yaptı, yapmaya da devam ediyor. Ancak her yatırımdan sonra benzer eleştirileri aynı kişiler yapıyor, yapmaya da devam ediyor.
Örneğin Türkiye Cumhuriyeti pandeminin en cafcaflı olduğu günlerde Acil Durum Hastanesi yaptı. Bugün Yeni Ercan Havalimanında yaşadığımız eleştirileri o zamanda yaşadık.
Elektrikleri yok, kaçak yapıldı, dere yatağının yanına yapıldı, öyleydi, şöyleydi falan filan.
Oysa başta tıp camiası olmak üzere herkes o hastanenin o günlerde ne kadar işimize yaradığını bizzat yaşayarak gördük. Öyle ki Acil Durum Hastanesi için sosyal medyada demediğini bırakmayanlar gün geldi o hastanede tedavi olup bugün aramıza geri dönebildiler. Bunlara şahitlik ettik.
Türkiye’den gelen Barış Suyu Projesi içinde bir zamanlar çok acımasız yorumlar yapılmıştı. Hatta bu suyun ülkenin ekolojik dengesini bozacağını iddia eden okumuş cahillere bile şahitlik ettik o dönemde.
Suya en çok karşı çıkan Gönyeli Belediye Başkanı Ahmet Benli, su geldikten sonra ilk kullananlardan olmasına karşın siyaset sahnesinden kısa bir süre sonra silinip gitti.
Bugün aynı şekilde Yeni Ercan Havalimanı içinde benzer yorumların yapıldığını görüyoruz. Üstelik Suya karşı olanlar, Acil Durum Hastanesine karşı olanların bu eleştirileri yapıyor olması sizce bir tesadüf mü?
Her seferinde, aynı senaryo, aynı oyuncular, sıkıldık artık.
Yeni bir şey yaparken mutlaka eksik kalan bir şeyler vardır. Bunu evimizi ilk aldığım sene yan komşum söylemişti. Evimizi aldıktan sonra bazı tadilat işlerine girişmiş, hiçbir eksiğinin olmaması için epey uğraş vermiştim. Bu durumu gören yan komşum, “komşu bu kadar canını yeme, zamanla her şey yerine oturur ve her zaman bir eksik karşına çıkar” demişti.
Aradan 13 yıl geçti bizim evde ki tadilat işleri bir türlü bitmedi. Hala daha bir şeyleri tamamlamaya çalışıyorum. En son olarak evin aydınlatmalarını solar enerjiye çeviriyorum sevgili Apo ile birlikte.
Aslında yaşadığımız bu durumu sosyologların değerlendirmesi gerekiyor. Gerçekten toplum olarak neden bu kadar eleştiri hastası olduk?
Neden yapılan hiçbir şeyi beğenmiyoruz? Evet, yapılan her işte bazı eksikler aksaklıklar oluyor ama zamanla düzenleniyor. Hatırlayın su projesini, hatırlayın Acil Durum Hastanesini.
Benzer şeyleri yaşamadık mı?
Bu kadar acımasız eleştiri yapmak yerine biraz mutlu olabilsek belki de hayatımız daha yaşanabilir hale gelir.
Bakın toplum olarak o kadar mutsuz ve umutsuz bir hale geldik ki gece düğününe gittiğimiz gençler düğünün ertesi sabahı boşanır oldu KKTC’de.
Bir gecede evliliği sonlandırmak ne demek?
Evlenirken ne diyor nikah memuru; “iyi günde, kötü günde; hastalıkta ve sağlıkta X kızı Z'yi eşin olarak kabul ediyor musun?”
Bir gecede ne kötülük görülüyor ki düğün gecesi verdiği sözü ertesi sabah unutuyor gençlerimiz.
Bence tüm bunların altında yatan neden ülkenin içinde bulunduğu sosyolojik durum. Her şeye kötü gözle bakma, her şeyi eleştirme bir kültür oldu son günlerde.
Hal böyle olunca sokakta her şeyi amansız eleştiren bireyler evlerine geldiğinde aynı amansız eleştiriyi bu kez eşleri içinde yapınca ülkede ki boşanma davaları her yıl rekor üstüne rekor kırıyor.
Eve gidiyorsunuz eşiniz size molehiya pişirmiş bu sıcakta, vay efendim “neden etli değil de tavuklu yaptın, vay efendim tuzunu neden bu kadar çok veya az kattın” diye başlıyoruz söylenmeye.
Sokakta yaptığımızı evde yapmaya kalkınca işler rayından çıkıyor ve soluğu aile mahkeme solanlarında alıyoruz.
Yalan mı?
Sevgili okurlar bizler gazeteciyiz, en iyi yaptığımız şey eleştirmek. Ancak eleştirirken doğru, tarafsız ve güvenilir olmak zorundayız. Üzülerek görüyorum ki son dönemde herkes gazeteci, herkes eleştirmen olmuş bu ülkede.
Hiçbir şeyden memnun değiliz. Ne yapılan iyi şeylerden nede evde ocakta pişirilen molehiyadan.
Bu gidişat gidişat değildir. Bu topluma ve kendimize yazık ediyoruz. sabırsız, tahammülsüz gençler yetiştiriyoruz. Sonrada gece düğününe gittiğimiz pırıl pırıl gençlerin sabah ayrıldığı haberini alıp şaşırıyoruz.
Yapmayın, hem ülkeye hem gençliğe yazık ediyorsunuz farkında bile olmadan….