Doğu Akdeniz bölgesinin kuzeyinde yer alan bir ülke olan Türkiye için bölgedeki gelişmeler siyasi ve ekonomik açıdan olduğu kadar enerji-politik açıdan da son derece önem arz etmektedir. Zira Türkiye, Doğu Akdeniz’in ayrılmaz bir parçasıdır ve doğal olarak bölgedeki dinamizm doğrudan ülkeyi ilgilendirmektedir.
Türkiye için, enerji-politik açıdan bakıldığında, birkaç yönden durumun ele alınması gerekmektedir. İlk olarak, Türkiye’nin petrol ve doğal gaz teminine ilişkin bağlantıları açısından durum önemlidir. İkinci olarak, 2023 hedefleri arasında yer alan enerji terminali olma hedefi açısından, Doğu Akdeniz bağlantılı hatların nasıl olduğu ve yeni hatlar olursa hangi bölgelerden geçeceği ve Türkiye’nin önerdiği terminal liman olan Ceyhan’ın bu hatlarla bağlantısı ve durumu önemlidir. Üçüncü olarak ise, yeni enerji kaynak bölgeleri ve ilgili hatlar ile hem kaynak ve hem de hat bölgelerinde egemen olan ve/veya olabilecek güçlerin durumu ve bunların Türkiye ile ilişkileri önem arz etmektedir.
Doğu Akdeniz’deki yeni petrol ve doğal gaz yataklarının paylaşımı, dünyanın halihazırdaki en önemli enerji-politik sorunları durumundadır. Söz konusu bu yeni rezervlerin Doğu Akdeniz’den taşınması da rezervlerle ilgili sorunlardan daha az önemli değildir. Tüm bu şartlar, Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Bölgedeki, çatışmalar “Vekalet Savaşları” şeklinde görülürken giderek “Hibrit Savaş” niteliğini almıştır. Bu durumda da dünya; daha pek çok sıcak çatışma haberleri ile çalkalanacakmış gibi görünmektedir.
Doğu Akdeniz deniz dibi rezervlerinin nasıl çıkarılacağı ve nasıl taşınacağına ilişkin olarak da halen belirsizlikler söz konsudur. Bir başka deyişle, Doğu Akdeniz deniz dibi rezervleri ortaya çıktığından beri, söz konusu kaynakların nasıl ve hangi güzergah üzerinden taşınacağı ve boru hatlarının döşenmesiyle ilgili bir çok soruya cevap aranmaktadır. Burada, karasuları ve uluslar arası sular ve münhasır bölge sorunları gündeme gelmektedir. Bu durum, Doğu Akdeniz sularının daha da ısınacağı anlamına gelmektedir.
Hidrokarbon kökenli bir yakıt türü olan doğal gaz, dünya üzerinde üretim ve tüketim açısından dengesiz bir dağılım göstermekle birlikte, bu dengesizliğin rezervlerin bulunduğu bölgelerde küresel güçlerin rekabet stratejisini doğrudan etkilediği ifade edilebilir. Son yıllarda özellikle yeterli enerji kaynağından yoksun AB ve Japonya ile aralarında Çin ve Türkiye’nin de bulunduğu ekonomileri hızla büyüyen ülkeler, doğalgazda çok fazla dışarıya bağımlı hale gelmişlerdir.
Yakın gelecekte bu bağımlılığın daha da artacağı, örneğin AB’nin 2030 yılında ihtiyacı olan doğalgazın % 95’ini ithalat yoluyla karşılayacağı tahmin edilmektedir. Bu durum sektörde büyük çaplı plânlamaların, projelerin, yatırımların ve uluslar arası antlaşmaların yapılmasını zorunlu hale getirmektedir. Diğer yandan doğalgaz üzerinde küresel ve bölgesel güçler arasında büyük bir jeoekonomik mücadele cereyan etmekte olup, bu süreçte kaynak bakımından zengin Hazar Havzası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgeleri ile enerji güzergâhları üzerinde bulunan ülkelerin stratejik önemi artmaktadır.
Küreselleşme sürecinde ülkelerin ekonomik açıdan birbirine bağımlı hale gelmesi devletler arasında yaşanan güç mücadelesinde önemli bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Jeoekonomi, bu dönüşümde devletlerin ticari bağlarına odaklanan ve bu bağ neticesinde edinilen ekonomik güç ilişkilerini açıklayan bir kavram olarak öne çıkmaktadır.
Doğal gaz ticareti günümüzde küresel güçler ile diğer devletler arasında ekonomik bağımlılığın yaşandığı ve dolayısıyla devletlerin güç ilişkilerinde belirleyici olan önemli bir alandır. Yeni keşfedilen doğal gaz kaynakları sayesinde devletler için ekonomik açıdan değer kazanan Doğu Akdeniz, küresel doğal gaz ticaretine önemli bir alternatif olmuştur.
Doğu Akdeniz havzasında on yıl kadar önce bulunan doğal gaz ve petrol rezervleri global olarak enerji rekabetine yeni boyutlar getirmiş olsa da özellikle kıta sahanlıkları , karasuları hususlarında özellikle Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs üçgeninde süregelmekte olan anlaşmazlıklar, adaletli bir paylaşımın önünü tıkamanın yanı sıra bölgedeki gerilimi de zaman zaman en uç noktalara taşımaktadır.
Münhasır Ekonomik Bölge konusunda ortaya konulan Sevilla haritası Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan sınırlarını daraltmak amacını taşımaktadır. Büyük güçlerin bu politikası alışık olunan bir durumdur. Türkleri petrol sahalarının dışına ittikleri gibi hidrokarbon kaynaklarının dışında tutma gayretleri de vardır.
Türkiye, dün olduğu gibi bugün de büyük güçlerin bölgedeki faaliyetleri ile hedeflerinin neler olduğunun farkındadır. En zayıf anında bağımsızlığına kasteden güçleri vatan topraklarından kovan Türk milleti bugün aynı bilinci korumak yanında 100 yıl öncesinden daha güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti’ne sahiptir. Buna rağmen kaba güce başvurmadan Doğu Akdeniz’de mavi vatan sularının güvenliğini sağlamak, yeni keşfedilen enerji kaynaklarındaki haklarını korumak, uluslararası hukuka göre garantörlükten doğan KKTC halkının hak ve menfaatlerini muhafaza etmek Türkiye’nin benimsediği politikadır.
Bu milli bir politikadır. Yıkıcı değil yapıcı bir politikadır. Enosis politikalarından vaz geçmeyen GKRY ve Yunanistan büyük güçlerin kışkırtmasına meyyal tutumu terk etmemiş gözükmektedir. Eğer bu iki taraf uluslararası hukuk, adalet ve hakkaniyet ilkelerine bağlı kalarak dostane çözümler peşinde olsaydı bölgede huzur ve refaha katkı vermiş olurlardı.
Yine Kıbrıs’ta BM ve AB politikalarına uyum gösteren Türkleri takdir etmeyip Rumları AB’ye alarak ödüllendiren Almanya ve Fransa, Kıbrıs sorununun çözümünü tıkadıkları gibi Doğu Akdeniz’deki kaynakların kullanımını da engellemektedir. Eğer bu alanda uluslararası hukuka göre hakkaniyet ve adalet sağlanmış olsaydı Almanya ve AB bugün enerji krizi yaşamayabilirdi.
Doğu Akdeniz’in artan önemi karşısında Kıbrıs’ta kalıcı barışın sağlanması Batı bloğu AB ve ABD için hayati önem arz eder bir hal almıştır. Kıbrıs’ta Türk-Rum barışı sağlanamadığı taktirde AB ve ABD’nin Akdeniz’de istediğini alması imkânsız görülmektedir. Batı bloğu bu imkansızı Mısır, İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında yapılan anlaşmalarla aşmaya çalışmaktadır. Bu durum karşısında dışarda bırakılan sadece Kıbrıs Türkü olmamış Türkiye’de bypass edilmiş oluyor.
Bu durum karşısında Türkiye gerek Kıbrıs üzerindeki garantörlüğünden gerekse bölgedeki diğer ülkelerle yaptığı anlaşmalarla masadaki varlığını güçlendirmektedir. Ayrıca Rusya’nın Suriye’deki üsleriyle sıcak denizlerdeki varlığı Batının Akdeniz politikalarını olumsuz etkilemektedir. Türkiye’nin masada olmamasının yaratacağı sorunlar ve Kıbrıs sorununa bağlı istikrarsızlık karşısında yeni Doğu Akdeniz Stratejisi topal ördek olmaya mahkumdur.
Son yıllarda çokuluslu enerji şirketleri tarafından yapılan keşiflerin ortaya çıkardığı zengin doğalgaz sahaları nedeniyle Doğu Akdeniz bölgesinin bölgesel ve küresel aktörlerin çeşitli diplomatik ve ekonomik mekanizmalarla kontrol altına almak istedikleri kritik bir uluslararası rekabet sahnesine dönüştüğü görülmektedir.
Özellikle Kıbrıs Adası çevresindeki Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmazlıklarının tetiklediği hukuki ve siyasi sorunlar aşılabildiği takdirde ulaşılacak maddi kaynakların büyüklüğü doğalgaz rezervlerinin paylaşımı, çıkarılması ve iletim hatlarıyla ticarileştirilmesi bağlamında gittikçe sertleşen bir uluslararası rekabet ortamını beslemektedir.
Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya uzanan geniş bir yelpazede uyguladığı proaktif dış politika ve güvenlik yaklaşımlarından rahatsız olan İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ve Yunanistan gibi ülkeler Türkiye karşıtı bir bölgesel bloklaşma girişimini yürütebilmek için Doğu Akdeniz’deki enerji işbirliğini bir ortak çıkar platformu olarak kullanmaktadır.
Bu bağlamda Ankara’nın çok yönlü siyasi, diplomatik ve ekonomik girişimleri hem enerji güvenliği öncelikleri bağlamında Doğu Akdeniz rezervlerinden elde edilebilecek ulusal çıkarları maksimum düzeyde savunmak; hem KKTC’nin hukuki statüsünü korumak; hem de kendisine karşı kurulmak istenen bölgesel blokaj ağını engellemek amaçlarına odaklanmaktadır.
Bölgedeki enerji kaynaklarının verimli bir şekilde çıkarılması ve çeşitli boru hatları ve LNG tesisleri üzerinden dünya pazarlarına sorunsuz ulaştırılması, başta Kıbrıs meselesi olmak üzere gündemdeki siyasi ve diplomatik sorunların çözülebilmesi AB’nin enerji politikaları, Doğu Akdeniz’de oluşan bölgesel dengeler ve doğalgaz kaynaklarını ticarileştirme senaryoları; Türkiye’nin son yıllarda izlediği diplomatik ve ekonomik yaklaşımlara bağlıdır.