Doğu Akdeniz’i asla kaybedemeyiz

Abone Ol

Doğu Akdeniz, kaynaklar bakımından hemen hemen dünyanın en zengin doğalgaz ve petrol yataklarına sahip olan bölge olup bu yeraltı zenginlikleri çıkartılmayı beklemektedir.

 

Doğu Akdeniz tüm Türk Devletleri için de stratejik olarak çok önem taşımaktadır. Hazar Denizinin bir iç deniz olması ve açık denizler ile direkt ulaşım olanağının olmaması nedeni ile Türk Devletleri içinde Türkiye açık denizlerle bağı olan tek ülke, KKTC de açık denizlerle bağı olan tek ada devleti konumundadır. Ki açık denizlerle bağlantıları nedeni ile yayılmacı (emperyalist) devletlerin gelecekte Türk Devletleri Teşkilatı üyesi herhangi bir devlete uygulamaya kalkacakları kısıtlamayı veya ambargoları kırma noktası Türkiye ve KKTC olacaktır.

 

ABD Jeoloji Enstitüsünün yıllar önce uydu aracılığı ile yaptığı araştırma temel alındığı vakit, Doğu Akdeniz’de günümüz itibarı ile yaklaşık 164 birimde doğalgaz olduğu ortaya çıkmıştır.

 

Sadece Kıbrıs adasının batısı ile Libya ve Rodos üçgeni arasında yaklaşık 3 trilyon ABD Doları değerinde, karadaki “kaya gazı” oluşumunun denizlerdeki benzeri olan “hidrat rezervleri” bulunmaktadır. Bu “hidrat rezervleri”nin çok büyük bir kısmı da Cihat Yaycı Amiralimizin sınırlarını tespit ettiği, Türkiye’mizin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölgesini gösteren Mavi Vatan sınırlarımız içinde yer almaktadır. Bu bölge içinde bulunan hidrat rezervlerinden elde edilecek doğalgaz, Türkiye’mizin neredeyse 500 yıllık doğalgaz gereksinimini karşılayacak miktardadır.

 

İşte Doğu Akdeniz’in bizler için önemi buradan başlamaktadır.

 

Doğu Akdeniz’in KKTC ile Türkiye ve KKTC ile Orta Doğu’nun Akdeniz kıyıları arasındaki bölgesinde de aynı miktar ve değerde olmasa bile doğalgaz ve petrol yatakları yer almaktadır.

 

Tüm zamanlarda kendi menfaatleri doğrultusunda hareket eden İsrail devleti, 2010 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmasında akıl almaz bir şekilde oyuna geldi ve neredeyse üçte bir büyüklüğünde bir alanı Kıbrıs Rumlarına hibe etmiş oldu. Nasıl mı oyuna geldi; Kıbrıs adasının güney doğu kıyıları ile İsrail kıyıları arasında orta çizgi çizildi ve bu çizginin kuzey batısı GKRY’nin, güney doğusu da İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölgesi olarak kabul edildi. İsrail’in söz konusu bölgedeki kıyı uzunluğu, GKRY’nin kıyı uzunluğundan tamı tamına 6 misli daha uzundu. Dolayısıyla orta çizgi alınmayıp bölge kıyı uzunluklarına göre tespit edilseydi, İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölge büyüklüğü şimdikinin yüzde 130’u kadar olacak, İsrail, bu anlaşmayı Türkiye ile yapmış olsaydı da böylesi büyük bir kayıp yaşamayacaktı.

  

Günümüzde yaşanmakta olan Gazze çatışmasının ve İsrail devletinin Gazze’yi tamamen ele geçirmeyi istemesinin gerçek nedeni, Filistin Devletinin, Gazze bölgesi kıyılarından batıya doğru uzanan Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde yer alan doğalgaz rezervlerine el koymak ve Gazze şeridinin mutlak hakimi olmak.

Bu hakimiyetle de hem Filistin devletinin kendisine ait olan Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde yer alan doğalgazı çıkarmasına, hem de Süveyş Kanalını devre dışı bırakacak olan Hindistan-Akdeniz deniz yolunun Akdeniz’e çıkışını sağlayacak “Ben Gurion Kanalı” projesini hayata geçirmek…  

 

Görüldüğü üzere KKTC’nin Türk Dünyası için stratejik önemi gün geçtikçe daha çok artıyor. Bu nedenle de yayılmacı Atlantik birliği (ABD ve AB), KKTC’nin tanınmasına şiddetle karşı çıkarken, Kıbrıs adasını kendilerinin itaatkar hizmetkarları olan Kıbrıs Rumlarının egemenliği ve yönetimi altına girmesini, direkt olarak da tümü ile AB sınırları içinde yer almasını istiyor…