İnanacağım yalanlar söyle bana

Abone Ol

Erkek ve kadın karşılıklı oturuyor.

Işık loş, fonda hafif bir müzik...

Erkek, kadının gözlerinin içine bakıyor ve diyor ki:

- Seni seviyorum!

Kadın tav!

Neden?

Çünkü kadının tavlanası var.

Ya da gerçekten sevilmek istiyor.

Ne fark eder?

Sonuçta taraflar memnun…

İki kadın karşılıklı oturuyor.

Kahveler elde, sigaralardan birer fırt çekiliyor.

Biri diğerine ha bire başka birini çekiştiriyor.

Arada da dozu arttırabilmek için onay istiyor:

- Değil mi ama?

- Tabi canım…

Diğeri gazı alınca durur mu?

Keyfi isterse bire on katıyor.

Neden?

Çünkü insanlara konuşacak laf lazım ya da mevzuya bahis kişi sevilmiyor.

Ne fark eder?

Sonuçta taraflar memnun.

İki erkek karşılıklı oturuyor.

Kebaplar cızırdarken, rakılar buzlanıyor.

Masadaki proje insanı, startı veriyor.

Art arda şirketler kuruluyor, ihracatlar yapılıyor.

Geçmişte benzer işleri yapma girişiminde bulunanların gıybeti yapılıyor.

Rakının dozu arttıkça klasik rakı muhabbetleri başlıyor…

Sırasıyla önce kahkahalar yükseliyor, birbirlerine iltifatlar yağdırıyor, şarkılara eşlik ediyor, eşi dostu arıyorlar

Bir ara taraflar çöküyor ve ortam duygusallaşıyor.

Hemen ardından öpüşüp sarılmalar, "ben iyiyimler" falandı derken...

İş, "O kadın (o adam) buraya gelecek, o kadar!" diye bağlanıyor…

Neden?

Çünkü kafalar kıyak, keyifler gıcır ve belli ki de bilinç altı full, deşarj istiyor.

Ne fark eder?

Taraflar memnun.

Seçim propagandaları da böyle işte.

Doğru zamanda, zaaf sahibine nokta vuruşlarından ibaret...

Gözlerine bakar, alkışınla cesaretlenir, onayınla savururlar yalanları, birer birer…

Neden?

Çünkü inanasımız var.

Yalan ya da gerçek ne fark eder?

Sonuçta biri seçilecek.

Sahi ne oldu şu bizim toplu taşıma işi?