Fotosentez mucizesi ile hayatımızı borçlu olduğumuz ve doğayı çağrıştıran yeşil renk insana güven, huzur ve umut verirken; yeniliği, gençleşmeyi ve canlanmayı temsil ediyor.
Psikolojik olarak insanların daha canlı hissetmesini sağlayan bu renk; cömertlik, paylaşım ve uyum sağlama konusunda olumlu etkiler yaratıyor.
Yatıştırıcı ve iyileştirici yeşil enerjisi, kalp çakralarını temsil ettiği gibi bereket, istikrar ve denge hissi yaratıyor…
Bizler var olduk olalı daima etrafımızda var olan bu renk, günümüzde; en sık doğada gördüğümüz özellikle bitkilerde fotosentez olayının gerçekleşmesini sağlayan “klorofil” isimli biyolojik bir pigmentten elde ediliyor…
Tarih boyunca zorluklara meydan okuyan bu rengin boyasını elde etmek hiç de kolay olmamış.
İnsanlar yüzyıllarca pigmentli bir yeşil tonu elde etmeye çabalamış.
Antik Mısırda bu renk, rejenerasyon ve yeniden doğuş sembolü sayılmış ve malakit taşı ile mezar duvarları boyanmış fakat zamanla siyaha dönmüş.
Antik Romalılar *bakır plakaları şaraba ya da sirkeye sokarak bakırı oksitlendirmiş, ardından da bu pastan yeşil tonu elde etmiş…
1975’ten sonra İsveçli bir kimyager, zehirli bir kimyasal olan arsenikten yapılmış ölümcül bir renk keşfetmiş…
*Scheele Yeşili!
Bu tehlikeli renk zaman içerisinde o kadar yaygınlaşmış ki minerallerden ve sebzelerden elde edilmeye çalışılan bütün tonların önüne geçmiş…
19. yüzyılın sonuna doğru zararlı doğası gereği bu rengin formülü sürekli olarak saklanmaya çalışılmış.
Yapılan her yeni üretimde farklı farklı tonlar elde edilmiş fakat her denemede yine aynı tehlikeli içerikler kullanılmış.
Üretilen her yeni versiyonda yeşilin kimlikteki ismi değiştirilmiş ve öldürücü etkisi unutturulmaya çalışılmış.
Paris yeşili, zümrüt yeşili, veronese yeşili, mitis yeşili, viyana yeşili, schweinfurt yeşili, emeralt yeşili…
Bonapart ailesinden 3.Napolyon’un karısı Eugenie bu rengin şöhretine şöhret katarken yine aynı aileden, evinin duvarlarını yeşile boyatan Napolyon Bonapart’ın ölümünden sonra alınan saç örneklerine yapılan analizde arsenik bulunmuş…
Viktorya döneminde bu tehlikeli durumun bilinmesi ve doktorlar tarafından birçok uyarı yapılmasına rağmen, bu ölümcül rengin kullanımından bir türlü vazgeçilmemiş…
Aristokrat kesimin gururla kullandığı yeşil renk, adeta statülerinin simgesiymiş…
Katil yeşilin maktulleriyle ilgili haberler gazetelerde ardı ardına yayınlanırken, halk bütün olan biteni dehşetle izlemiş.
Aristokrat kesim ise çevresinde gelişen onca olaya rağmen bu rengi duvarlarında, süs eşyalarında, giysilerinde ve aksesuarlarında kullanmaya devam etmiş…
Deli ya da dahi; Van Gogh, Turner, Edouard Manet, Frederic Bazille, Claude Monet, Gauguin, August Macke, Paul Cezanne birçok ressam paletlerinde kullandıkları bu renkle, tuvallerinde bir seri katile yer vermiş…
Görünen o ki bir devrin insanları, kendisini günden güne yok eden bir tutkuya sıkı sıkıya bağlanmış...
Oldukça tanıdık gelen bu metaforu, üzerine yorum katmadan sizlerle paylaşmak istedim.
Bizim de kendi devrimizi yok ettiğini bile bile tutkuyla bağlandığımız şey ya da renk nedir?
Siz yorumlayın!