AB'nin Akdeniz'de üyelerinin 3. ülkelerle olan toprak,hava ve deniz sınırlarını belirleme yetkisi, söz söyleme HAKKI yoktur. Çünkü, AB bir mahkeme değildir. "Üyelik dayanışması" uluslararası hukukun önüne geçemez ve Rum - Yunan ikilisinin tek taraflı iddialarını haklı çıkaramaz.
Rum-Yunan ikilisinin iddia ettiği Ortay hat metodu Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge için geçerli değil. ULUSLARARASI hukukta ortay hat metodu SADECE KARASULARI içindir. Adalar denizinde(Ege) ve Akdeniz’deki ADALARIN anakaralar kadar Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge HAKKI YOKTUR.
Adalar denizine ait Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos hattını esas alarak ortay hatta dayalı deniz yetki alanı sınırlandırma metodu ULUALARARASI hukuka aykırıdır.
Güney Kıbrıs, ULUSLARARASI hukuk uyarınca eşit sınırlamaları bozduğu için adanın batısındaki basit eşitlik sınırlandırma yöntemlerine dayanan Münhasır Ekonomik Bölge oluşturamaz.
AB’nin, Doğu Akdeniz ve Adalar denizine ilişkin uluslararası hukuka aykırı ve maksimalist tezleri, Yunanistan’ın 10 mil hava sahası iddiası, adaları gayrihukuki olarak silahlandırmaya çalışması, AB’nin Doğu Akdeniz ve Adalar denizine ilişkin Yunan tezlerini meşrulaştırmaya çalışması kabul edilemez.
Meis adası Türkiye'ye 2km, Yunan ANA KARASINA 580 kilometre mesafede 10 km2'lik bir ADACIK. Yunanistan resmi olarak Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmemişse de, Meis Adası 10 km2'lik yüzölçümüne 4000 KATI yani 40000 kilometre kare Münhasır Ekonomik Bölge dikte etmeye çalışmaktadır.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Yunanistan ile müzakere edeceği bir konu yoktur. Yunanistan'ın anakara olarak Doğu Akdeniz'e KIYISI yoktur ve Adalar denizindeki adalar nedeniyle bir kıta sahanlığı sınırlandırması söz konusu değildir. O nedenle Türkiye Doğu Akdeniz'de Yunanistan'la bir deniz sınırlandırma anlaşmasına ihtiyaç duymaz.
1982 BMDHS 121. maddesinde adalar rejiminde ADALARIN Münhasır Ekonomik Bölge hakları olsa da, hakça paylaşım ilkesinde “kara denize hakimdir” prensibi esastır. Anakara önündeki bir başka ada, Türkiye-Libya KIYI projeksiyonunun önünü kapatamaz ve haklarını gasp edemez.
MEB'nin doğduğu yer okyanuslardır, geniş deniz alanlarıdır. Bu nedenle kıyıdaş devletlere 200 millik uzun bir deniz sahasında egemenlik tesis etme yetkisi tanınmıştır. Ancak bu ölçeği her deniz alanında uygulamak mümkün değildir. Örneğin bu uzunluk EGE ve Doğu Akdeniz’de uygulanamaz. Çünkü kıyıdaş devletlere 200 millik bir deniz sahası bırakılabilecek ölçüde denizalanı yoktur. İşte bu yüzden Adalar denizi ve Doğu Akdeniz yarı-kapalı deniz statüsündedir. Meis, Rodos, Kerpe ve Kaşot adaları Yunanistan'ın kıta sahanlığında değil, Türk kıta sahanlığındadır. Bu adaların, Yunanistan'ın anakarasına mesafesi 200 milden azdır. Anakaranın kıta sahanlığı üzerinde olan adaların, ayrıyeten kıta sahanlığı olmaz. Anakaralarla kıyaslandığında, 2 anakaranın arasını, Anadolu anakarasının ve Afrika kıtasının önünü Yunan ADALARI kesemez. Bu kapsamda coğrafyanın üstünlüğü prensibine göre Girit, Kaşot, Çoban, Rodos ve Meis Adalarının bir hatla birleştirilerek Yunanistan, Türkiye-Libya deniz sınırlandırma bölgesine cepheli ilgili kıyı şeridini ortadan kaldıran yeni bir kıyı oluşturması mümkün değildir. Dolayısıyla Yunanistan GKRY ile deniz sınırlandırma anlaşması hukuken imzalayamaz.
ULUSLARARASI deniz hukukunda, bir ana kara ülkesi kendi egemenliğine ait olan adaların kendisine ait kara suları haricinde kıta sahanlığı veya deniz yetki alanı yoktur. Yunanistan, ana karası olan bir devlettir, sadece adalardan oluşan bir devlet değildir.
Yunanistan ANA KARASI Doğu Akdeniz'e kıyıdaş değil. Dolayısıyla Akdeniz'de Yunanla müzakere edilecek bir başlık yok. Yunan Adalarının karasuları haricinde kıta sahanlığı hakkı hukuken yoktur. Gayri Askeri Statüyü, adaların askersizleştirilmesi hakkında hiçbir tartışmaya girmeyiz diyen Yunanla sadece Akdeniz'i ikili müzakere etmek büyük hata olur.
Yunanistan, Adalar Denizi'ndeki kıta sahanlığı konusu dışında herhangi bir konuyu tartışmaya istekli değildir. Ege’yi tartışmam, Doğu Akdeniz’de ise askeri ve diplomatik kriz yaratarak PAY isterim diyen Yunanistan'la müzakerelere oturmak demek, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki meşru hak ve hukuka dayalı olarak sahip olduğu deniz yetki alanlarını pazarlık konusu yapması demektir.
Adalar denizinde ve Akdeniz'deki Yunan ADALARININ "Kıta Sahanlığı" iddiası kıta ve sahanlık olmayan bir teoridir. Coğrafi, morfolojik ve Jeoloji açısından Bölgedeki tek kıtasal devamlılık Türkiyedir. Adalar(Ege) Denizi’nin coğrafi özellikleri; adalar orta hattın ters tarafındadır ve özel şart oluşturur.
Girit, Kaşot, Çoban, Rodos Adalar denizine ait adalardır ve Yunanistan ANA KARASINA bağlıdır. Bu ada, adacık ve kayalıkların karasuları Türk kıta sahanlığı ile örtüşmektedir. Yunanistan'ın istediği biçimde sınırlandırma olamaz, hakça ilkeler çerçevesinde bir andlaşma ile yapılmalıdır.
Yunanistan, Türkiye'ye yakın Yunan adalarında tam kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge talebiyle maximalist tutumunu sürdürmeye devam ediyor. Yunanistan'ın adalara deniz yetki alanları bakımından istisnasız ve koşulsuz olarak "tam etki" verilmesi gerektiğine yönelik tezinin, uluslararası mahkemelerce benzer durumlarda alınan kararlar incelendiğinde, imkansızı zorladığı görülüyor.
Adaların "istisnasız ve koşulsuz" kıta sahanlığının olduğunu savunan Yunanistan ve GKRY, münhasır ekonomik bölge hakkı bulunduğunu iddia ediyor. Bu durumda, kıta sahanlığı ve MEB sınırlandırılmasının ana karalar ile adalar arasında da istisnasız olarak "eşit uzaklık" ilkesine göre yapılması, dolayısıyla adalara her şartta "tam etki" tanınması gerektiği öne sürülüyor.
Yunanistan, taleplerini 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 121'inci maddesine dayandırıyor. Türkiye'nin taraf olmadığı sözleşmenin söz konusu maddesi, adaların da kıta sahanlığına ve münhasır ekonomik bölgeye sahip olabileceğini öngörüyor.
Fakat, bu haklara sahip olma konusu tartışmalıdır. MEB'nin doğduğu yer okyanuslardır, geniş deniz alanlarıdır. Bu nedenle kıyıdaş devletlere 200 millik uzun bir deniz sahasında egemenlik tesis etme yetkisi tanınmıştır. Ancak bu ölçeği her deniz alanında uygulamak mümkün değildir. Örneğin bu uzunluk EGE ve Doğu Akdeniz’de uygulanamaz. Çünkü kıyıdaş devletlere 200 millik bir deniz sahası bırakılabilecek ölçüde denizalanı yoktur. İşte bu yüzden Ege ve Doğu Akdeniz yarı-kapalı deniz statüsündedir. Meis, Rodos, Kerpe ve Kaşot adaları; Yunanistan'ın kıta sahanlığında değil, Türk kıta sahanlığındadır. Bu adaların, Yunanistan'ın anakarasına mesafesi 200 milden azdır. Anakaranın kıta sahanlığı üzerinde olan adaların ayrıyeten münhasır ekonomik bölgeyea ve kıta sahanlığına sahip olamaz.
Meis, Yunanistan ana karasına bağlı bir ada. Türk ana karasına uzaklığı 2km, Yunan ana karasına uzaklığı ise 580 km. Ortay hatta bakarak “Ters Tarafta” yer alan Meis sınırlandırmada kıyı oluşturamaz, karasuları dışında kıta sahanlığına ve münhasır ekonomik bölgeye sahip olamaz. Diğer taraftan, aynı sözleşmenin 74. ve 83. maddeleri ise kıyıları birbirine karşılıklı veya bitişik olan devletler arasında deniz yetki alanlarının anlaşmalar yoluyla ve hakkaniyete uygun olarak sınırlandırılması gerektiğini söylüyor. Esasen hakkaniyet ilkesi uluslararası teamül hukukunun da en temel ve öncelikli ilkeleri arasında bulunuyor.
Yunanistan'ın maksimalist iddialarının temelini anlamak gerekiyor. Yunan iddialarının temelinde, bir "Adalar Devleti" olduğu tezi bulunuyor. BMDHS'nin 46. Maddesi; "adaların tam yetkiye sahip olabilmesi için ülkenin arşipellerden oluşması" şartını koşuyor. Yani bir ülkenin "Adalar Devleti" olabilmesi için tamamen yada büyük ölçüde adalardan müteşekkil olması gerekiyor. Endonezya, Sri Lanka, Küba, Filipinler gibi çeşitli örnekleri Birleşmiş Milletler tarafından kayda geçirilmiş durumda. Yunanistan, görünenin aksine bir "Adalar Devleti" değil, Yunanistan bir yarımada devletidir. Ülkenin yüzölçümünün sadece %17'si ada, adacık ve kayalıklardan oluşuyor. BMDHS'nde, UAD ve Hakem Mahkemesi kararlarında Yunanistan'ı "Adalar Devleti" yapacak herhangi bir ilke, prensip yada karar bulunmuyor.
Dip Not - Doğu Akdeniz'deki tek geçerli deniz sınırlandırma anlaşması 2 egemen devlet olan Türkiye ile Libya arasında imzalandı. Türkiye ve Libya bu anlaşmayı BM Genel Sekreteri ile imzaladı. 30 Eylül 2020 tarihinde tescil edilen, BM'nin 102. Maddesi uyarınca yürürlükte olan bağlayıcı bir uluslararası anlaşmadır.