Eleştiri hayatın en temel gerçeğidir.
Ve belki de hepimizin ihtiyacı olan bir etkendir.
Yaşantımızda bilerek ya da bilmeyerek yaptıklarımız, davranışlarımız, konuşmalarımız veya neden olduklarımız hakkında bizlere en gerçekçi analizleri sunan eleştiriler çok değerlidir.
Eleştiride en önemli husus, eleştiri sahibinin niyetidir.
Atalarımızdan bizlere kalan en önemli miraslardan olan atasözlerimiz arasında en fazla bilineni “dost acı söyler”dir.
Bir dost, dostunun içinde bulunduğu durumun yanlış olduğunu görürse, susmaz.
Konuşur ve dostunu uyarır.
Bu söz günümüzde çok daha fazla değer kazanmıştır.
Çünkü çağımız “yalaka” çağı.
Evet, ne yazık ki durum bu..!
Bir yalakalıktır aldı başını gidiyor.
Ve bu yalakalığa alışan, doğru zanneden çok fazla kurban var.
Onlar bir başka konu.
Bu yazının konusu, eleştiri dozu.
Hayatımızda olan herkesi eleştirme hakkımız elbette vardır.
Evdeki aile üyelerimizden başlayarak, dostlarımız, iş arkadaşlarımız ve hayatımıza dokunan herkeste gördüğümüz yanlışları, eksiklikleri söylemek son derece doğaldır.
Şimdi bir de sosyal medya var.
Bambaşka bir alem.
Oradaki herkes hayatımızda.
Sanal ortamda kendimize kocaman bir dünya kurduk.
Merkezi “ben” olan bir dünya.
Ben yani ego..
Egomuzu merkezine yerleştirdiğimiz birdünyayı yönetmekteyiz.
Kralıyız oraların.
Kimse bizim lafımız üzerine laf söyleyemez, çünkü zaten her şeyin doğrusunu bilenleriz.
Kusursuzuz..
Kimse elimize su dökemez.
Çoğunlukla facebook kullanmayı tercih eden birisiyim ve orada her kim varsa hepsi de mükemmel.
Herkesin siyasi görüşü son derece ari.
Ülke sorunlarının tümüne yönelik çözümleri var.
Tümü de çevreye son derece saygılı.
Trafikte milim sapmadan tüm kurallara uymaktalar.
Kısacası, muhteşem bir dünya var orada.
Her kim kurmuşsa eline sağlık.
Peki o zaman biz bu ülkede neden bu durumdayız..?
Madem herkes mükemmel, ülke neden bu halde..?
Çünkü samimi değiliz.
Söylediklerimizle yaptıklarımız çelişmekte.
Aralarında dünya kadar fark var.
Ama en kötüsü, kendi fikirlerimizle hareket etmiyoruz.
Popüler olan her lafın peşine düşmekteyiz.
Bu da hayatı ıskalamamıza yol açmakta.
Sadece laf üretiyoruz.
Ama ne yazık ki boş laf.
Başlıkta yazdığım, “üç urup siyaseti” de budur işte.
Ülkede bu kadar sorun varken, Cumhurbaşkanı’nın sabah köpeği ile yürüyüş yaparken giydiği şortun boyu gündem oluyorsa sıkıntı var demektir.
Sırf eleştirmek uğruna sayfalarca yazıp çizenler keşke bölgemizde tırmanan hidro-karbon krizine ilişkin çözüm önerileri de sunsalardı.
Ya da İngiltere’de yaşanacak kurultay sonrasında ülkenin izleyeceği Kıbrıs politikasına yönelik stratejiler konuşulsaydı.
Ekonomik durumu hiç saymıyorum bile, zaten hep aklımızda.
Böyle gitmez a dostlar.
Laf salatası yerine somut adımlar atmaya yarayacak çözümler üretelim.