1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatısonucunda adanın güneyinde yaşayan Türkler taşınmazlarını bırakarak Kuzey tarafına geçerken, Kuzey bölümünde ikamet eden Rumlar ise Güney tarafına göçtüler.
Her iki taraf da öbür bölgede kalan taşınmazlarını kullanamama sorunu yaşıyor, tıpkı Kıbrıs sorunu gibi mülkiyette yaşanan bu sorun da bir türlü giderilemediği gibi, giderek içinden çıkılmaz bir hale de geliyor.
KKTC, kendi topraklarında bulunan Rum taşınmazlarına ilişkin sorunun çözümü amacıyla önemli bir adım atarak 2005 yılında bir Taşınmaz Mal Komisyonu kurulmasını sağladı.
Bu komisyon KKTC topraklarındaki Rumların taşınır ve taşınmaz mallarına ilişkin değerlendirme yapmak ve bunun sonucunda mal iadesi, takas veya tazminata ilişkin konularda bağlayıcı kararlar veriyor. Bir başka ifade ile başvuru konusu taşınmaz ya Rum bölgesinde Türklere ait bir taşınmaz ile takas ediliyor, ya doğrudan mal iade ediliyor ya da buna ilişkin belirlenen bir tazminat hak sahibi Rumlara ödeniyor.
KKTC’Yİ TANIMA ANLAMINA GELDİĞİ İÇİN BAŞVURMUYOR
Rum tarafı, bu komisyona başvurmanın doğrudan KKTC’yi tanıma sonucu doğuracağı gerekçesiyle kendi vatandaşlarının buraya başvurmalarını engelliyor.
Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de KKTC’de kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu ve aldığı kararları kabul ediyor. Şöyle ki Rum tarafından kendisine gelen başvuruları reddederek, iç hukuk mekanizması olarak kabul ettiği TMK’ya yönlendiriyor.
Yazının buraya kadar olan kısmı bugün yaşanan sorunların kısa bir geçmişi. Ancak son dönemlerde Rum tarafı sorunu daha da dallandırıp budaklandırmak adına kritik kararlara imza atıyor.
Uygulanan ambargolar sebebiyle sanayisi neredeyse sıfır noktasında olan KKTC’nin sınırlı sayıda gelir imkanı bulunuyor. Bunların da en önemlilerini eğitim ile turizm oluşturuyor.
Rum tarafı KKTC’nin eğitim hizmetlerine çok müdahil olamazken, turizm gelirlerini ise doğrudan veya dolaylı olarak düşürmek için elinden geleni yapıyor.
Kendi toprakları üzerinden turistlerin turizm amaçlı geçişlerini kısıtlayan Rumlar, şimdilerde KKTC’de bir gayrimenkul kaosu yaratmaya çalışıyor. Üstelik çok bilinçli olmadan buna Türk medyasından da destek geliyor.
Şöyle ki KKTC topraklarından arazi satın almak isteyen yatırımcıları tehdit eden Rumlar, işi daha ileriye götürerek emlak hizmeti veren iş insanlarını tutuklamaya başladılar.
Son olarak Türk asıllı KKTC ve İsrail vatandaşlığı bulunan Simon Aykut'u tutukladılar. Tutuklama gerekçesi ise Rum mallarını başkalarına satması ve yağmalaması.
Türk medyasında ise Simon Aykut’un KKTC topraklarının Yahudileştirilmesine yönelik faaliyetler yürüttüğü yönünde haberler çıkıyor.
Tarafsız bir gazeteci kimliğiyle konuyu bu işin taraflarından KKTC Müteahhitler Birliği yetkililerine sorduk. Onların cephesinden bakıldığında durum oldukça farklı görünüyor.
SEKTÖR ÜLKE EKONOMİSİNİN YÜZDE 12’SİNİ OLUŞTURUYOR
Müteahhitler Birliği yetkililerinin verdiği bilgilere göre, son dönemlerde yıldızı parlayan ve Türk yatırımcıların da dikkat çekici ilgisine maruz kalan emlak sektörü ülke ekonomisinin yüzde 12’sini oluşturuyor.
Burada da daha çok yap sat yöntemiyle faaliyet gösteren müteahhitler ön plana çıkıyor. Sektör temsilcileri ülke ekonomisine tıpkı turizm gibi doğrudan katkı sağladıklarının altını çizerken, önemli miktarda döviz kazandırdıklarını belirliyor.
KKTC’den gayrimenkul alanların sadece ev almakla kalmayıp burada harcama yaptıklarına değinen müteahhitler,
“İnsanlar yaşamlarını da sürdürüyorlar. İşi uygun olanlar doğrudan burada çalışabiliyor. Üstelik yılın belirli dönemini burada geçirenler, ayrıldıktan sonra evlerini kiraya veriyorlar”
70’İN ÜZERİNDE ÜLKEDEN YATIRIMCI VAR
KKTC’nin yabancı turist profilinin önemli bir kısmını İngiliz, Alman ve Avusturyalıların oluşturduğunu ifade eden müteahhitler, aralarında ABD, Kanada, Yeni Zelanda’nın da bulunduğu 70’in üzerinde ülke vatandaşının KKTC’de gayrimenkul sahibi olduğuna vurgu yapıyorlar.
Devletin 1974 yılından bu yana KKTC’ye turist getirebilmek için çok ciddi miktarda para harcadığına vurgu yapan müteahhitler,
“Bir otel yapımı için büyük paralar harcanıyor, teşvikler veriliyor, eğer ilgili bankada para varsa hibe bile verdik. Peki bu otele gelen turistler ne yapıyor? Odalarından çıkmıyor, hiç para harcamıyorlar. Oysa bizim ev sattığımız yabancılar, sokağa çıkıyorlar, esnafa, şehre para bırakıyorlar. Günlük ihtiyaçları için alışveriş yapıyorlar” ifadelerini kullandılar.
İLK SIRADA TÜRKLER ARDINDAN AVRUPALILAR GELİYOR
Son dönemlerde çok eleştirilen Yahudi iş insanlarının yeni gelmediğini yaklaşık 2000’li yılların başından bu yana Adada iş yaptıklarını kaydeden müteahhitler, ”Üstelik en çok taşınmaz sattığımız ülke Türkiye. Ardından Avrupalılar geliyor. İsrail vatandaşları en sonda yer alıyor” diyorlar.
Kimsenin KKTC’ye organize olarak gelmediğini, bütün müteahhitlerin Yahudi müşterisi olduğunu belirten müteahhitler, “Sattığımız konutların yüzde 70’i stüdyo dairedir. Yani burada koloni kuracaklar diye bir şey mümkün değildir. Stüdyo dairede 1 hafta 10 gün tatil yapıp giderler. Ayrıca dünyanın 70 ülkesinden gelen yabancılar, bir anlamda KKTC’nin elçisi gibi faaliyet gösteriyorlar. Eskiden turizm fuarlarında hiç dikkate alınmayan bizler, artık büyük ilgi görüyoruz” ifadelerini kullanıyor.
ÜLKE TOPRAKLARININ YÜZDE 3’ÜNÜ GEÇEMİYOR
Verilen bilgilere göre yabancılara satılabilecek gayrimenkul miktarı ülke topraklarının yüzde 3’ünü, bölge toprağının ise yüzde 7’sini geçemiyor. Şu anda KKTC’deki yapılaşma oranı ise ülke topraklarının sadece yüzde 0.28’ini oluşturuyor.
KKTC’DE ÇIKAN YASA DA TEHLİKELİ BULUNUYOR
Peki bir yandan uluslararası arenada tanınmak için büyük gayret gösteren, milli gelirin artırmak için de en az o kadar çalışan KKTC bu gayrimenkul sorununun çözümü için ne yapıyor? Diye sorarsanız o durum biraz karışık gibi duruyor.
Çünkü yabancıların mülk edinimiyle ilgili son yıllarda dikkat çekici artış olması ve bunun siyaseten kullanılmasının getirdiği baskıyla olsa gerek bir yasal düzenleme yapıldı.
Şunu hatırlatmakta fayda var ki KKTC’de yabancıların edinebileceği taşınmaz miktarının ülke topraklarının yüzde 3’üyle sınırlandırılmasını öngören bir düzenleme zaten var. Bu kapsamda yabancılara satılan taşınmaz büyüklüğünün toplam oranının yüzde 0.28 olduğunu da yazının girişinde belirtmiştik.
Bu yasa yürürlükteyken çıkarılan başka bir düzenleme ile bir yabancının alabileceği taşınmaz miktarı da sınırlandırıldı. Yasaya göre bir Türk vatandaşı KKTC’de 3 taşınmaza sahip olabilecek, başka ülke vatandaşları ise en fazla 1 taşınmaz alabilecek.
Buraya kadar herşey normal denilebilir ama asıl sorun yasanın geriye dönük uygulanması ve taşınmaz sayısının yasada öngörülen sayıya indirilmesi isteği.Bu yıl Kasım ayına kadar taşınmazlar sisteme kaydedilecek. O tarihten sonra da 2 yıl içinde öngörülenden fazla olan taşınmazların elden çıkarılması sağlanacak.
Yani bugün 1’den fazla evi bulunan bir İngiliz vatandaşı 2026 yılına kadar fazla taşınmazları elinden çıkarmak zorunda.
Bu durum da ister istemez müteahhitleri ve taşınmaz alım satımıyla uğraşanları zor durumda bırakacak. Eğer yasanın geriye dönük uygulanmasında bir değişiklik olmazsa, KKTC’deki konut ve taşınmaz fiyatlarında büyük düşüş olacak.
Müteahhitler, yabancıların bu düzenlemeyi gördükten sonra adeta yok pahasına taşınmazları ellerinden çıkarmaya başladıklarını, bunun da bir çokmüteahhidin ellerindeki malın değerini düşürdüğü için zarar etmelerine yol açtığının altını çiziyorlar.
Temel talep ise en azından yasanın geriye doğru yürütülmemesi şeklinde yoğunlaşıyor.
Geriye doğru yürüme sebebiyle taşınmazlarını satmak zorunda kalanların olası davaları da yönetimi zor durumda bırakabilir.
-
Peki bir yandan uluslararası arenada tanınmak için büyük gayret gösteren, milli gelirin artırmak için de en az o kadar çalışan KKTC bu gayrimenkul sorununun çözümü için ne yapıyor? Diye sorarsanız o durum biraz karışık gibi duruyor. Çünkü yabancıların mülk edinimiyle ilgili son yıllarda dikkat çekici artış olması ve bunun siyaseten kullanılmasının getirdiği baskıyla olsa gerek bir yasal düzenleme yapıldı.
-
Asıl sorun yasanın geriye dönük uygulanması ve taşınmaz sayısının yasada öngörülen sayıya indirilmesi isteği. Bu yıl Kasım ayına kadar taşınmazlar sisteme kaydedilecek. O tarihten sonra da 2 yıl içinde öngörülenden fazla olan taşınmazların elden çıkarılması sağlanacak. Yani bugün 1’den fazla evi bulunan bir İngiliz vatandaşı 2026 yılına kadar fazla taşınmazları elinden çıkarmak zorunda.