VURGULU- YORUM ….AT İZİ, İT İZİNE, DOĞRU İLE YANLIŞ BİR BİRİNE KARIŞTI ..İŞİMİZ ÇOK ZOR…. Bir zamanlar, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamak bu kadar zor değildi. İnsan, duyduğu bir haberi tartarken önce mantığını, sonra vicdanını dinlerdi. Ama artık öyle bir çağdayız ki, bilgiyle yalan aynı hızda yayılıyor; hatta bazen yalan, gerçeği sollayıp öne geçiyor.
Sosyal medyanın algoritmalarla şekillenen dev çarkında, sansasyonel olan doğruya tercih ediliyor. “Paylaşılabilirlik”, “doğruluk” kavramının önüne geçti. Bir fotoğrafın başlığına birkaç kelime ekleniyor, bağlamından koparılıyor, ve işte: Gerçek başka bir biçime bürünüyor.
Bu dönem, yalnızca bilgi kirliliğiyle değil, algı oyunlarıyla da dolu. Herkesin kendi doğrusunu inşa ettiği bir zamandayız. Gerçekler eğilip bükülüyor, yarı yalanlar “fikir” olarak sunuluyor, ve en kötüsü: insanlar sorgulamaktan vazgeçiyor. Çünkü düşünmek, araştırmak, zahmetli. Oysa inanmak, hele ki hoşumuza giden bir şeye inanmak, çok kolay.
Medya deseniz, tarafsızlığın yerini çoktan almış bir tarafgirlikte. Bir haber kanalında “mutlak doğru” olarak sunulan bir gelişme, diğerinde “kasıtlı yalan” olarak veriliyor. Bu çarpıklık içinde vatandaş neye inanacağını bilemiyor. Gazetecilik, halkı bilgilendirmekten çok yönlendirme yarışına dönüştü.
Eskiden yanlış, yanlış olarak kalırdı. Şimdi ise yanlışlar, süslenip “fikir özgürlüğü” kılıfıyla pazarlanıyor. Doğrularsa, ya susturuluyor ya da öyle bir gürültüye karışıyor ki duyulması imkânsız hale geliyor.
Bu yazı bir alarmdır. Belki de hatırlatmadır: Gerçeği aramak, doğruyla yanlışı ayırt etmek her zamankinden daha önemli. Çünkü eğer gerçeğin sesi tamamen kısılırsa, yanlışlar sadece baskın çıkmakla kalmaz, hakikat olarak da kabul görür.
Ve biz, en büyük yanlışı o zaman yapmış oluruz.