“Neden Hep Yarın?”: Erteleme Davranışının Görünmeyen Yüzü
Bazı sabahlar alarmı erteliyoruz…
Bazı günler, telefona bakıp mesaj yazmayı sonraya bırakıyoruz…
Çoğu zaman da yapılacak işleri “birazdan hallederim” diye kenara koyuyoruz.
Farkında olmadan, bazen de gayet bilinçli şekilde… Erteliyoruz.
Erteleme davranışı, çoğumuzun gündelik hayatında sıkça karşılaştığı ama üzerine pek düşünmediği bir konu. Çoğu zaman “üşengeçlik” ya da “tembellik” olarak adlandırılıyor. Ancak durum bundan çok daha fazlası olabilir.
Eskiden yalnızca ergen bireylerde sık görüldüğü düşünülen bu davranış, artık her yaş grubunda karşımıza çıkıyor. Hepimiz bazen mola vermeye, nefes almaya ihtiyaç duyarız. Fakat bu kısa molalar, işleyişi aksatacak boyuta geldiğinde hem sorumluluklarımızı hem de ilişkilerimizi olumsuz etkileyebilir.
Peki, neden erteliyoruz?
Ertelemenin altında yatan nedenler genellikle bireyseldir. Kimi zaman başarısızlık korkusu, kimi zaman içsel çatışmalar, bazen mükemmeliyetçilik... Bazen de sadece nereden başlayacağını bilememek. Hatta yapılacak işle ilgili duygu ve düşüncelerimiz bile bizi hareketsiz kılabilir.
Eğer bir iş bizde kaygı yaratıyorsa, içimizde bir direnç oluşabilir. Bu duyguyla nasıl başa çıkacağımızı bilemediğimizde de en kolay yol olan “sonraya bırakmak” devreye girer.
Yani erteleme, yalnızca bir zaman yönetimi sorunu değil. Aynı zamanda bilişsel, duygusal ve davranışsal bir sürecin yansımasıdır.
Bazı örneklerle daha net açıklayalım:
Kaygı düzeyi yüksek kişiler, hep en iyisini yapmak zorunda olduklarına inanırlar. Bu beklenti, onları hareket etmekten alıkoyabilir.
Başkalarının fikirlerine aşırı önem verenler, bilinçdışı olarak son dakikaya bırakır. Çünkü ortaya çıkan işin “mükemmel olmaması” için bahaneye ihtiyaç duyarlar.
“Daha çok zamanım olsaydı, çok daha iyisini yapardım” diyen biri, aslında olası hatalarının görülmesini engellemeye çalışıyor olabilir.
Zorluklara tahammülü olmayan bireyler, rahatsız edici duygulardan kaçmak için işleri erteler.
Bazıları ise başarılarının çevresindekileri rahatsız edeceğini düşündüğünden, bilinçdışı bir suçluluk hissiyle kendi performansını bastırabilir.
Ve belki de en çarpıcısı…
Kimi insanlar, bir işi bitirdiğinde kendisini bekleyen “belirsiz” duygulara hazır hissetmez. Örneğin mezuniyet sonrası hayatla yüzleşmek istemeyen biri, bitirme tezini aylarca sürüncemede bırakabilir.
Tüm bu nedenler gösteriyor ki, erteleme sadece “vaktim yok” meselesi değil. Kimi zaman “hazır değilim”, kimi zaman “ya yapamazsam?” endişesinin bir sonucu.
Bu davranışı anlamak, yönetmenin ilk adımıdır. Çünkü kronik hale gelen erteleme, zamanla depresyon, suçluluk hissi, özgüven kaybı gibi ciddi sorunlara da yol açabilir.
Kendinize bir bakın…
Bugün neyi yine “yarına” bıraktınız?
Ve asıl sormanız gereken soru belki de şu:
Gerçekten zaman mı yetmedi? Yoksa hisleriniz mi engel oldu?