Yasa gereği yapılması gereken hayat pahalılığı artışı yapılmadığı için greve giden çalışanlar.
Ve “ben olsaydım greve gitmezdim” diyen bir Çalışma Bakanı..
Güney Kıbrıs’ta şu anki hakim gündem bundan ibaret.
Çalışanların kararlılığı ve onların tepkisine benzin döken bir bakan.
Bunun bizde olduğunu bir düşünsenize.
Ortalık yangın yerine dönerdi.
Çalışanların tepkisi bir anda öfkeye çevrilirdi.
Açıklamalar yapılır, ülke genelinde grevlere gidilirdi.
Eylemler, meclis önünde başlar, bakanlık önünde devam eder ve başbakanlık önünde çadır kurmayla tamamlanırdı.
Hükümetin ülkeyi iyi yönetmediği söylemleri yanında, istifa etmesi gerektiği de söylenirdi.
Derken iş daha da ileriye götürülür, tansiyon yükseltilir ve esas suçlu Türkiye’nin olduğunu söyleyenler türerdi.
Bu “türemiş” eylemciler hemen ipleri eline alır, kalabalığa Türkiye aleyhtarı sloganlar attırılmaya çalışılırdı.
Ve hatta belli başlı birileri de gidip TC Büyükelçiliği önünde eylem yapardı.
Sırf hayat pahalılığı ödeneği için.
İş bir anda Türkiye karşıtlığına türetilirdi.
Diğer herşeyde olduğu gibi.
Toplumun tepki gösterip hassasiyet ortaya koyduğu olaylar ne yazık ki belli odaklarca kullanılmakta.
Bu tepkilerin arkasına saklanıp esas maksatlarını hayata geçirmek için çalışmaktalar.
Toplumun bunu görmesi lazım.
Basına bu noktada büyük görev düşmekte..
Düşmekte ama şimdilik öyle bir hava yok.
Bir rüzgara kapıldık gidiyoruz..
Bakalım işin sonu nereye varacak..
Allah hepimizin sonunu hayır eylesin...