Bakmayın artist hallere.
Bakmayın Range Rover ciplere.
Havuzlu villaları da ciddiye almayın.
Kırık Kıbrıs Türkü.
Hayata kırık, insanlara kırık.
Yanındayım diyenlere, dost görünenlere.
Kardeş diyenlere, hatta kendine bile.
Tek başına hissediyor kendini.
Dünya küçülürken, birbirine yakınlaşırken.
Kıbrıslı milyon kilometre uzak herşeye.
******
Hepsinin tam 3 pasaportu var.
Biri kimsenin iplemediği KKTC pasaportu.
Biri TC pasaportu.
Diğeri Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu.
Tatile gidiyor “Kıbrıslıyım” diyor tanıştığına.
Aldığı cevap “kalimera”.
Yok diyor ve başlıyor nefes tüketmeye.
“Kıbrıs’ta 2 bölge var” diyor.
“Rumlar var ama biz de varız” diyor.
İspata çalışıyor varlığını.
Biz de Kıbrıslıyız diye yırtınıyor.
Karşısındaki anlamaz gözlerle dinliyor.
Küskünleşiyor Kıbrıslı, gücüne gidiyor.
Ben neyim ki diyor.
Kimim ben diyor.
*****
Sonra dönüyor ülkesine.
Karanlık sokaklara, delik caddelere.
Rüşvetin, yolsuzluğun kol gezdiği ülkesine.
İnternete giriyor, 3G çekerse eğer.
Okuyor şaklabanların demeçlerini.
“Forever KKTC” diye böğüren, RUM kardeş diyene.
Hepsine okkalı küfür basıyor.
Suratı düşüyor, nefrete boğuluyor hayatından.
Kendinden uzaklaşıyor.
İTİLMİŞ ve KAKILMIŞ gibi hissediyor kendini.
İnanç yitik, umut tükenmiş artık.
Nefes alıp, yaşamamak gibi.
Kalp atıp, beyin ölmüş gibi.
Yani bir Kıbrıslı Türk gibi.