…diye soruyordum kendi kendime…
Sonradan peyderpey tanıdım bazılarınızı.
Özel olarak yazanlar da oldu, hali hazırda beni tanıyanlar da.
Hepiniz sağ olun, var olun…
Siz olmasaydınız da muhtemelen ben yazmaya yine devam edecektim ama artık not defterim kaldıramayacaktı bu hikayeleri.
Neden yazıyorum?
Çünkü; son zamanlarda biraz daha az konuşmaya başladım.
Ben konuşmayı azalttıkça, sesim de iyiden iyiye terk etti beni.
Yıllar önce değerli hocam Üstün İnanç şöyle söylemişti:
“Çok yazan insanlar konuşmaktan pek haz almazlar…”
Yıllar geçtikçe içi daha da dolmaya başladı bu cümlenin.
Halbuki eskiden konuşmaya doyamazdım.
Fakat ne konuşursam konuşayım anlattıklarım karşımdakinin anladıklarıyla sınırlıydı.
Önceleri kabul edememişim bu gerçeği belli, çünkü türlü yollarla bıkmadan usanmadan devam ettim konuşmaya ama artık vazgeçtim.
Yoruldum da biraz.
Artık gerçekten de keyif almıyorum konuşmaktan.
İyi de oldu.
Çünkü sustukça, dinleme sürem de uzadı.
Şimdi çok daha rahat işitebiliyor, anlayabiliyorum sizi.
Bu çok özel ve gerçekten de çok anlamlı benim için…
Fark etmediğim yeni birçok detayın büyüsü, etkisi altındayım şimdilerde.
İnsanların, doğanın, yaşamın sesi gerçekten büyüleyici…
Dinlerken bazı vakitler ayaklarım yerden kesiliyor ve bambaşka bir boyuta yelken açıyorum.
Çocukluktan kalma bir alışkanlık olarak hayaller kuruyorum.
Keyif verici…
Peki ya siz…
Konuşanlardan mısınız?
Yoksa yazanlardan mı?
Dinleyenlerden misiniz?
Yoksa susanlardan mı?