90’lı yıllarda çıkış yolu arayan Türk Sineması’nın akılda kalan filmlerindendi; “Benim Sinemalarım”..
Kenar mahallede yaşayan bir genç kızın kaderi ile giriştiği umutsuz kavgasını anlatan bir filmdi.
İnsanın kaderi ile kavgası; kazanma şansı pek yok gibi..
Bizim belediye meselesi de buna döndü.
Ya da döndürüldü.
Veya biz döndürdük.
Kimin yaptığı çok da önemli değil artık.
Önemli olan içinde bulunduğumuz durum.
Belediyelerimiz zor durumda.
En iyisi dediğimizin bile en büyük başarısı maaş ödeyebilmek.
O kadar..
Gerisi hikaye.
Ülke genelinde 28 belediyemiz var.
Şu veya bu nedenle kurmuşuz bu belediyeleri zamanında.
Önemli bir kısmı tamamen siyasi rüşvet.
Bölge insanına “bakın sizi düşünüyoruz” denildi.
Ama o kadar.
Sonra kaderine terk edildiler.
Olmadı.
Olmadığını herkes gördü.
Ama ısrar ettik.
Bölge insanı kendilerine bir “lütuf” olarak sunulan belediyelerini bırakmak istemediler.
Haklılar.
Sonuna kadar haklılar hem de.
Ellerindeki tek şeyi bırakmak istemiyorlar.
Zarar da etse, ziyan da verse bırakmıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki eğer belediye giderse yeri büyük bir ihtimalle dolmayacak.
Halkın merkezi yönetimlere güveni yok denecek kadar az.
O nedenle de yerel yönetimlerine sım sıkı bağlandılar.
Bunu düşünürsek hak veriyoruz.
Hak veriyoruz ama bu iş de böyle gitmez.
Zarar eden belediyeler, batmak üzere olan belediyeler ve en son sahnede de batan belediyeler.
Evet, en sonunda tümü de batacak.
Başarılı başkanlar istediği kadar uğraşsın, sonuç değişmeyecek.
Kaçınılmaz bir gerçek.
O nedenle anlamsız inatlarımızdan vaz geçelim.
Belediyelerde isim değil içerik önemlidir.
Öncelikle bunu kabullenelim.
Sırf tabela inadı yüzünden mevcut yapıda devam etme inadı hepimizi zora sokacak.
Belediyelerde reforma şiddetle ihtiyaç var.
Siyasi ihtiraslara yeterince mağlup olduk.
Lütfen bu sefer olmayalım...