İş giderek sarpa sarıyor.

Türkiye’de yaşanan deprem felaketi sonrasında ferkettik ki biz de ülke olarak deprem kuşağındayız.

Bizde de yıkıcı etki yaratabilecek bir deprem yaşanabilir.

Ve ne yazık ki, bizde de deprem karşısında yerle bir olacak binalar var.

Hem de fazlasıyla.

İnşaat sektörünün çok hareketli olmadığı bir ülkeyken bir anda Annan Planı ile iki binli yılların başında yeni yapıla bina sayısı hızlanmıştı.

Yani, 2000 yılı öncesinde yapı stoğu artan bir ülke olmaktan çok, yıllar önce yapılmış mevcut eski binaları kullanmaktaydık.

Çünkü bilinçsizdik.

Yaşadığımız felaket sonrasında bilinçlendik.

Ama hala umursuzuz..

Yukarıda bahsettiğim eski binaları hala kullanıyoruz.

Okul olarak, hastane olarak ve kamu binası olarak.

Çoğu konutumuz da oldukça eski.

Yılların yarattığı yıpranma ile ömürlerini tamamlamış durumdalar.

Ama hala kullanıyoruz.

Neden..?

Çünkü başka alternatifimiz yok.

Daha doğrusu alternatif yaratamıyoruz.

Okullar ve kamu binalarına ilişkin inceleme tamamlandı, durum raporlaması yapılıyor.

İlk gelen haberler pek iç açıcı değil.

Çok korkunç boyutlarda olmasa da, çoğu binamız kullanıma elverişli değil.

En azından bu halleriyle değil.

Ciddi bir güçlendirmeye ihtiyaç var.

Esas sıkıntı da burada başlıyor.

Bu binaların öncelik sırasına göre güçlendirmelerinin zaman geçirmeden yapılması gerek.

Evet, bu binaların hiçbiri durduk yerde yıkılacak durumda değiller.

Ama ya bir deprem olursa..?

İşte bunun garantisi yok.

O nedenle de bir an evvel kolları sıvayıp işe başlamalıyız.

Peki ama nasıl..?

Bunu başaracak paramız var mı..?

Yok..!

Peki parayı bulmanın yolu var mı..?

Çok..!

Yeter ki irade olsun.

Ama önce doğru bir iş planı yapmalıyız.

Ve bu işin geniş platform tarafından ama tek bir çatı altında organize edilmesi şart.

Bakalım nasıl olacak...