Deprem artık hayatımızın bir parçası.
Bu gerçekten kaçış yok.
Ama burada önemli olan içerisinde bulunan süreci “korku”nun değil de “akl-ı selim”in yönetmesidir.
İnsanlar depremden korkar.
Nasıl ki deprem doğal bir afettir, depremden korkmak da doğaldır.
Yeter ki bu korkunun hayatımızın önüne geçmesine izin vermeyelim.
Depremin bizi yönetmesine değil, bizim depremi yönetmeye ihtiyacımız var.
Buradaki “depremi yönetme” ifadesi elbette ki, depremi önlemek anlamında değil.
Ne yazık ki gününü henüz kestiremiyoruz.
Şiddetini de düşüremiyoruz.
Ama nerede olacağını biliyoruz.
Bu bile tek başına önemli bir avantajdır.
Nerelerde ne gibi tedbirler almamız gerektiğini bize göstermektedir.
Yaşadığımız son depremler gerçekten çok yıkıcı olmuşlardır.
Çok ciddi can kayıplarına neden olmuş, bizim gibi küçücük bir ülkeyi bile tarifsiz acılara sevketmiştir.
Diğer yandan deprem, çok ciddi sayıda konut kaybına yol açmış, bunun yanında işyerlerini de yok etmiştir.
Bilanço gerçekten çok ağırdır.
Her deprem gibi bu son felakette de yaraların sarılması için hem ciddi bütçelere hem de uzun yıllara ihtiyaç duyulmaktadır.
Ne yazık ki önceki depremlerden çok fazla ders alınmamış ve bu durum oluşmuştur.
Biz ülke olarak belki depremin yıkıcı etkisini yaşamadık.
Ama yakıcı etkisini ne yazık ki yaşadık ve hala yaşamaktayız.
Hatay’da yaşanan son deprem bizim için ciddi bir uyarıdır.
Ve hatta belki de son uyarıdır.
Bundan sonra ne olacağının garantisini veremeyiz.
Ama işin uzmanları, yani bilim insanları ısrarla uyarmakta.
“Kahramanmaraş’tan sonra sıra Hatay’a gelmişti, o oldu. Şimdi sırada Adana ve Kıbrıs var” diye.
Oturup beklemek yerine gereken tedbirleri almak şart.
Şimdi burada o tedbirleri sıralamak niyetinde değilim, çünkü uzmanlar bunu gerektiği gibi yapmaktalar.
Bana gerek yok.
Benim işaret etmek istediğim nokta, fazla zamanımız olmadığıdır.
Gereken planları zamanımızı daha fazla harcamadan yapmalı ve derhal icraat yoluna koyulmalıyız.
Meclis’in almış olduğu karar önemlidir.
Partilerimizin uzlaşı sağlamış olmaları da değerlidir.
Bu uzlaşı toplumsal bir uzlaşıdır.
Üzerinde siyaset yapmaya gerek yok.
Toplum-siyaset düzleminde ateşleyici etkiler ciddi farklılar gösterir.
Toplumun dinamiği her zaman dip dalgası etkisi yaratır.
Oysa ki siyasi emeller dışarıdan suyu bulandırmak dışında bir işe yaramaz.
Son olayda bunu gördük, yaşadık.
Neyse ki mecliste varılan uzlaşı ile işler düzeldi ve yoluna girdi.
Şimdi bu yolda yürümeye devam etmeliyiz.
Hatta koşmalıyız.
Çünkü zaman çok değerli.
Doğrusu budur.