Bu ülkede o kadar çok tuhaflık var ki, zaman zaman hangisini konuşup hangisini yazacağımızı şaşırıyoruz.

Artık klişeleşmiş sorunlarımızı gündemde tutmaktan, bazen bazı konuları unutuyoruz.

Bunlardan birisi de “müşavirler” konusudur.

Ben, “şu kadar kişi işe gitmeden şu kadar maaş alıyor” geyiğine sarmayacağım.

Çünkü yıllardır artık ezberledik.

Zaten olayı bu yönüyle konuşmak sorunu çözmek açısından pek fayda etmiyor.

Hatta hiç fayda etmiyor.

Esas mesele sorunu kökünden halletmek.

Ama olmuyor, yapamıyoruz.

Bir ara, “artık yeni müşavirler olmayacak” diye yola çıkan bir hükümetimiz bazı yasal düzenlemeler yaptı.

Sınırlı bir oranda.

Belli ki bu konudaki yetkileri de o kadardı.

Sınırlı yetkili hükümetin yaptıkları dışında konuyu elleyen olmadı.

Ve hatta konusu bile edilmedi, konuşulmadı.

Ocak ayında gerçekleşen seçimlerde hiçbir parti ve hiçbir aday müşavirler konusunu konuşmadı.

Konuşan olmuşsa da ben duymadım.

Ben duymamışsam eğer düşük sesle ve küçük harflerle konu geçmiştir.

Oysa şimdi tam da zamanıydı.

Ülke ekonomik kriz yaşarken, mali açıdan dar boğazda iken bu sorunu da halletmeliydik.

Maliyenin ödediği paranın karşılığının ülkeye hizmet olarak mutlaka alınması lazımdır.

Şarttır..!

Ama yapılmıyor.

Görünen o ki yapılmayacak da.

Burada kişileri hedef göstermek gibi bir niyetim asla olmaz.

Bu konuda hedef gösterilecek yegane unsur sadece ve sadece siyasettir.

Siyasi partilerimizdir, siyaset anlayışımızdır.

Seçim zamanı partiye hizmet edenlerin seçim kazanılması ve hükümet olunması durumunda makam ile ödüllendirilmesi alışkanlığından ivedilikle vazgeçmeliyiz.

Kamuda liyakatın derhal hayata geçmesi için atılması gereken adımlar atılmalıdır.

Verimliliği sağlamanın yegane yolu budur.

Siyaset elini kamudan çekmelidir.

İliklerine kadar siyasete gömülmüş kamu çalışanları da silkinip kendilerine gelmelidir.

Yoksa işimiz zor.

Kamuda yük yaratan bir diğer konu da ek mesailerdir.

O da ayrı bir vaka.

O nedenle onu başka bir gün yazalım...