Zihnimiz neden bu kadar yoruyor acaba bizi?
Sürekli çevremizdekileri suçluyoruz ama sakince düşünüldüğünde bize en büyük oyunu bizzat kendi zihnimiz oynuyor…
Hayal kuruyoruz mesela boşken.
Göz açıp kapayana dek bu hayaller arzularımız oluveriyor.
Sıradan ve öylesine bir hayal, bir anda en çok istediğimiz şey haline geliyor…
Fikir üretiyoruz öylesine.
Bir bakmışız o Allah’ın fikri, bir anda en güçlü olasılık oluvermiş hesapsızca…
İhtiyaçlarımızı düşünüyoruz artık her ne ise.
Bir anda o sıradan ihtiyaç, en büyük eksikliğimiz oluveriyor.
Sanki onsuz yaşayamazmışız gibi…
Zihnimiz fazla hızlı işliyor bazen ve arada birçok detayı atlıyoruz bence.
Bir adam düşünün, kendi halinde ve sıradan bir hayatın içinde.
Bir kadınla tanışmış olsun hasbelkader.
Tam da bu sıralamayla zihninde saçma sapan bir işleyiş vuku bulacak emin olun.
Kadını hayatında hayal edecek önce, arkasından hoşlandığını sanacak ve kadın adamın en büyük arzusu halini alacak.
Söz konusu kadınla ilişki yaşamak gibi bir fikir belirecek aklında, hayalini gerçekleştirmek ve fikrini hayata geçirmek arzusuyla.
Bu fikir belki de çok mümkün gibi bir anda kafayı takacak kadına.
Göreceksiniz bu düşünceye öyle yoğun biçimde saplanacak ki ruhu, belki de adına aşk diyecek bu “öylesine” düşüncenin.
Muhtemelen hiç tanımadığı kadını bir kolaj gibi şekillendirecek zihninde.
Ondan önceki her kadından bir parça alarak, kendine göre bir karakter yaratacak mesela.
Kadının her sözünü, her hareketini geçmişten tanıdık bir sima ile örtüştürecek.
Başlamamış bir ilişkinin entrikaları ile oyalayacak, belki de avutacak kendini.
Halbuki, sorsa kadına belki de şu cevabı alacak:
“O, ben değilim!”
Ama muhtemelen sormayacak, sorsa da bu cevapla yılmayacak.
Vazgeçmeyecek!
Kendince bir hayali yaşayacak, keyifle.
Ne yazık…
Hadi itiraf edin!
Bu adam ya da kadın hangimiz?
Hangimiz, o zihninde yarattığı aşkın kurbanı?
Kaçımız bu hayalin peşinden koşturup, eş seçti?
Kaçımız yıktı yuvasını, bu hayal uğruna?
İnsan zihni diyorum, ne garip…