Toplum Barışını Bozmak İsteyenlere Karşı Dikkatli Olmalıyız

 

Kıbrıs coğrafi konumu nedeniyle her dönem egemen güçlerin ilgisini üzerine çekmiş ve tarih boyunca çok sayıda devletin/gücün egemenliği altına girmiştir. Bu durum Kıbrıs’taki yerel toplumlarının/halkların kendi geleceklerini belirleme iradelerini gerçekleştirilmelerini önlemiş, geciktirmiştir.

İngiltere’nin Kıbrıs’a yönelik sömürge planlarını uygulamaya başladığı 19’uncu yüzyıl ve sonrasındaki süreç bugün yaşanan sorunların temelini oluşturmaktadır. Dünyanın farklı kıtalarında çok sayıda sömürgesi olan ve “Üzerinde güneş batmayan ülke” olarak da nitelendirilen İngiltere’nin bu kadar geniş bir coğrafyada egemenliğini uzun yıllar sürdürmesinin altında yatan en önemli ayrıntı ise uyguladığı “Sömürge Politikası”dır.

İngiltere’nin meşhur sömürge politikasını tanımlayan olgu ise “Böl ve Yönet”tir. İngiltere sömürmeye karar verdiği coğrafyalarda öncelikle ayrıntılı demografik araştırmalar yapmış, varsa ihtilaflı noktaları tespit etmiş, yoksa ihtilafı kendisi yaratmış ve bunları kendi çıkarları doğrulusunda kullanmıştır.

İngiltere’nin Kıbrıs’a yerleştiği 1878 yılı ve sonrasındaki süreç de bu şekilde olmuştur. 19’uncu yüzyılın hemen başlarında Rumların Enosis isteğinin en büyük destekçisi olan İngiltere, Mora İsyanı sırasında Yunan asilerine destek vermiş, ancak söz konusu Kıbrıs olunca bu destekten vazgeçmiş, Rumların isteklerini bazı Kıbrıs Türklerini kendi politikalarına uygun olarak besleyerek desteklemiştir.

İngiltere’nin Kıbrıs Türklerinin birlikte hareket etmemeleri yönündeki politikasının en somut örneği Mehmet Münir’dir. İngiliz Kraliçesi tarafından1947 yılında “Sir” unvanı ile de taltif edilen Mehmet Münir 1925’ten 1947 yılına kadar olan dönemde İngiliz çıkarları doğrultusunda Kıbrıs Türklerinin temel haklarını gasp ettiği tarihçilerin mutabık olduğu bir husustur.

Mehmet Münir’in İngiliz çıkarları doğrultusunda hareket etmesinden hoşnut olmayan ve liderliğini Mehmet Necati (Özkan) Bey’in yaptığı Halkçı Hareket bu duruma müdahil olmak istemiş ve 1930 yılındaki Kavanin Meclisi’nin seçimlerinde Mehmet Münir’e karşı M. Necati Bey’in aday olmasına karar vermiştir. İngiliz sömürge yönetiminin her türlü desteğini alan Mehmet Münir seçimleri kaybetmiş ve M. Necati Bey Kavanin Meclisine Girne-Lefkoşa milletvekili olarak girmiştir. Kıbrıs valisi bu gelişme üzerine Halkçı Hareketin lideri Kavanin Meclisi üyesi M. Necati Bey ile yaptığı görüşmede
İngiliz politikalarını desteklemesini isteyince M. Necati Bey’in “Ne İngiliz’in ne de Rum’un çıkarları doğrultusunda hareket ederim. Sadece Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatleri için çalışacağım” şeklindeki yanıtı sonrasında şaşkınlık içinde kalmış, yeni bir politikayı uygulamaya karar vermiştir.           M. Necati Bey, Kıbrıs Türklerinin haklarını elde etmek amacıyla oluşturduğu stratejiyi uygulamaya hemen başlamış ve seçimden dört ay sonra 1 Mayıs 1931 tarihinde Lefkoşa’da Ulusal Kongre’yi toplamıştır. Ulusal Kongre’nin Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerinin elde edilmesine yönelik yayımladığı manifesto ve hemen sonrasındaki uygulamaları Adanın yakın geleceğini de doğrudan etkilemiştir. İngilizlerin kontrolünde yapıldığı konusunda tarihçilerin mutabık kaldığı 1931 Rum İsyanı sonrasında İngiliz sömürge yönetimi anayasal düzeni askıya almış yerli halk arasında milli duyguları geliştiren politikalarına son vermiş ve Kıbrıs’taki kontrolü tekrar ele geçirmiştir.

İngiliz sömürge yönetimi konjontürel şartların yeniden belirlendiği İkinci Dünya savaşı esnasında da hem Rumların siyasi örgütlenmesi olan AKEL’in hem de Kıbrıs Türklerinin kurduğu Kıbrıs adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK)’ın oluşumuna destek vererek Adadaki siyasi ortamı kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek istemiştir. Söz konusu dönemde siyasi hayatına yeni başlayan Dr. Fazıl Küçük bu etkinin farkına varmış ve KATAK Faal heyetindeki görevinden istifa ederek 23 Nisan 1944 tarihinde Kıbrıs Milli Türk Halk partisi (KMTHP)’ni kurmuştur.

İngiltere, Kıbrıs da dâhil olmak üzere sömürgelerindeki egemenliğini sürdürmek için halkların iradelerine her dönem müdahil olmuş ve bunu yaparken de iç birliğin oluşmaması için etkili politikaları başarı ile yürütmüştür.

İngiltere’nin Kıbrıs’ta uyguladığı sömürge politikasının esasını oluşturan böl ve yönet prensibinin etkilerinin KKTC’de hâlâ devam etmekte olduğunu gözlemlemek üzüntü vericidir. Kıbrıs Türk halkının 1955’den 1974 yılına kadar birlik içinde hareket etmesi söz konusu dönemdeki sorunların toplumsal mutabakat ile çözüldüğü genel olarak kabul gören bir husustur. Ancak Kıbrıs Türk halkının geleceği söz konusu olunca her türlü siyasi ve kişisel çekişmelerin ertelenmesi noktasındaki bu mutabakat son yıllarda yitirilmiş, ekonomik, siyasi, sosyal ve askeri alanda sanki her şey yolundaymış gibi iç çekişmeler/kavgalar/ tavırlar sürgit devam etmektedir.

Kıbrıs Türk halkının hak ve menfaatlerini elde edilmesi için “İç barışın” sağlanması, manipülasyonlara karşı dikkatli olunması, KKTC’nin hak ve menfaatlerinin sağlanması noktasında toplum olarak birlikte hareket edilmesi hayati derecede önemlidir. Ancak bu noktada gerek kamuoyunun gerekse de siyasi iradenin bu anlayışla hareket etmesi de elzem bir ayrıntıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzyıl önce söylemiş olduğu Bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli, sağlam olursa, dış siyaseti de o nispette güçlü ve dayanıklı olur.veciz sözü her düzeyde dikkate alınmalı ve uyanık olunmalıdır.