Cebinde AB pasaportu olan bir AB vatandaşı olarak bu yazıyı kaleme almaktayım.
En başta belirtmek istedim ki sonradan bazı dar kafalılar çıkıp da “kedi-ciğer” örneği vermesin.
Avrupa Birliği mağduru bir coğrafyanın insanı olarak, Ukrayna’da yaşananları büyük bir üzüntü içerisinde izlemekteyim.
Üzülüyorum fakat şaşırmıyorum.
Çünkü biz bu filmi görmüştük.
Avrupa Birliği’nin yıllar önce verdiği gaz ile coşup bir günde federasyon delisi olmuştuk, bundan 20 yıl kadar önce.
O güne kadarki tüm yaşanmışlıkları bir kenara atmış, acılarımızı unutmuş ve parlak vaatlerle önümüze sürülen referandum kağıdında “evet”i seçmiştik.
Işıltılı bir yaşama yelken açmıştık yani.
Ama olmadı.
Federasyon kardeşlerimiz “hayır” dedikleri için yolda kalmıştık.
Onlar AB üyesi olurken, biz müktesebat dışında kalmış, sadece belli bir kesimimiz bireysel bazı haklar almıştık.
O vakte kadar bize vermediği vaat kalmayan Avrupalı dostlarımız da bize el sallayıp yalnız bırakmışlardı.
O günden bugüne 20 yıl geçti neredeyse.
Bugünlerde yaşanan Ukrayna-Rusya savaşını izlerken yine o günlere gidiyorm.
Türlü vaatlerle kandırılan ve savaşa sürüklenen bir halk.
Ukrayna..
Devlet Başkanı Zekenski yüksek ihtimalle tarihte yerini “ülkesini felakete sürükleyen” lider olarak geçecek.
Avrupalılar’ın “savaşa girin, korkmayın, biz sizi koruruz” sözlerine kanan Ukrayna şu an süper güç Rusya’nın ateşi altında kavrulmakta.
Yaşlı, genç, çocuk, kadın, erkek... İnsanlar ölüyor...
Ve Avrupa seyrediyor.
Önce bir NATO kandırmacası, ona bağlı bir de AB üyeliği havucu.
Bir ülkeyi işte böyle sürüklediler felaketin ortasına.
İlk başlarda sert açıklamalar yaptılar.
Belli bir miktarda silah yardımı da sağladılar.
Ama sonrası boş..
Şimdi artık Ukrayna tek başına.
Çünkü işler değişti.
Rusya “gazı keserim” dedi.
Avrupalı “dost”lar da bu kış üşümemek için sustu.
Önce gazı verdiler, sonra da gaz almak için kenara çekildiler.
Başlarını kuma gömdüler.
Ve ben buna şaşırmadım.
Çünkü bize de aynısını yapmışlardı.
Son kurban Ukrayna oldu.
Yazık oldu ölenlere...
Ve de kalanlara...