Memleket yangın yeri ama siyasetin gündemi çok başka. Zaten siyaset ile toplum gündemi hiç aynı olmadı bu topraklarda. Siyaset “Meclis Başkanlığı Krizini” konuşa dursun ülkede giderek artan bir ekonomik kriz var.

Ülkenin bu ağır ekonomik krizden nasıl çıkacağına dair öngörüsü olanda maalesef yok. Ne iktidar buna dair bir çare üretebiliyor nede muhalefet iktidara bu konuda doğru yolu gösterebilecek bir vizyon ortaya koyabiliyor.

“Kişiler” üzerinden gidiyor “siyaset”. Kurultayı kim kazandı, meclis başkanlığını kim kaybetti?

Kazanan ve kaybeden üzerine kurulu siyasetimiz. Oysa tek gerçek var, o da kaybeden “toplum”

Bu kısır döngüde insanlarımız ölüyor, gençlerimiz ülke dışına kaçıyor, ülkeye gelen yatırımcı yatırımlarını bırakıp ülkeden ayrılıyor.

Ne acıdır ki Kamuya karşı işlenen suçlarda otorite cezasız bırakmıyor bireyleri. Ama gel gör ki kamunun sucu olan konularda bireyler alamıyorlar haklarını. Adalet tek taraflı işliyor bu topraklarda.

Bakın siz yolda 65 km yerine 75 ile giderseniz polis size hiç acımadan basıyor cezayı. Ama aynı yolda gece karanlıkta kaza yapsanız kimse sorumluluğu almıyor. O saatte o çemberlerin karanlık olmasının suçunu kimse üstüne almıyor. O zaman ben neden polisin bana kestiği cezayı ödüyorum?

Vatandaş devletine karşı sorumlu olmalı, devlette aynı şekilde yaptıkları ve yapmadıkları ile vatandaşına aynı ölçüde sorumlu olmalı.

Bizde bugüne kadar vatandaş suç işlerse cezasını ödemek zorunda. Ya devlet yanlış veya eksik yaparsa cezasını kim ödeyecek?

Bu ülkede yargının en tepesi Yüksek Mahkeme değil mi? O’nun bile verdiği kararların uygulanmadığını görmedik mi? ee o zaman ben niye ceza mahkemelerin aleyhime verdiği cezaları ödüyorum ki?

Güzelyurt yolunda ölen genç öğretmenlerimiz, sel sularına kapılıp giden gençlerimiz, dağ yolunda ölen öğrencilerimiz, yanlış kan verilmesi sonucu ölüp giden öğretmenimiz….

Hangisinde devlet sorumluluğu aldı? Hangisinde devlet cezalandırıldı?

İşte bu topraklarda Adalet tek taraflı olduğu için toplumu oluşturan bireylerin devlet dediğimiz bu yapıya aidiyet duygusu her geçen gün erozyona uğruyor.

Ve bu erozyonu durdurmakla görevli siyasetçilerimiz bunu maalesef görmüyor. Herkes kendi hesabının peşinde. Herkes kendi siyasal geleceğini hesaplıyor. Toplumu ve toplumun oluşturduğu devleti düşen yok.

Ne sistem değişikliği, ne erken seçim bu erozyonu önleyemez. Ahmetler gider Mehmetler gelir ama sonuç değişmez. Toplumun aidiyet duygusunu kazandıramadığımız sürece ne yapsak boş. Topluma yeniden aidiyet duygusu kazandırabilmek için devletin de sorumluk alması ve yapamadıkları karşısında vatandaşına karşı işlediği sucun cezasını çekmesi lazım…

Ne yazar mahkeme salonlarında “Adalet mülkün temelidir”