Sessizliğim utanıyor sesinizden
Bana çok karanlık geliyorsunuz
Fikret Demirağ
Sabahlar akıp giderken Güvercin, her sabah aynı şeyleri tekrarlayarak, kendi kendine söyleniyordu.
Yine aynı şekilde, yeni bir güne başlıyorum. Yapılacak çok iş olmasına ragmen, hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden.
Yine kımıldamadan, oturmak istiyorum.
Yine hiçbir şey düşünmemek istiyorum.
Yine hiçbir şey hissetmemek istiyorum.
‘Yorgunsun sen Güvercin’, dedi Şerif.
‘Aynı şeyleri tekrarlamaktan yorgunsun.
Rutinler, sende bıkkınlık yaratıyor güvercin’.
‘Rutin dedin, ne demek istiyorsun Şerif?’
‘Hep aynı olmak, aynı şekilde yaşamak çok sıkıcı, diyorum’.
‘Geriye başka ne kaldı ki?’
‘Kalk güvercin, kımıldamaya başla. Uçmayı çok seversin. Düşünmek sana hiç yaramıyor. Gökyüzünün muhteşem mavilikleri içinde özgürce uçarken, herşeyi unutacaksın’.
‘Bana anlatmaya çalıştığın şeyi algılamakta zorlanıyorum Şerif.
Her şeyi, iyi güzel sağlıklı ve düzgün hale getirmeye çalışmak, çok zor. Yorgunum zaten, bu kadar çabalamaya ne gerek var?
Hiç bir şey yapmasam olmaz mı?
Kendimi yaşama atsam, diyorum…’.
‘Öyle yaparsan, zihnin durur mu sanıyorsun Güvercin?.
Zihnin olanı, olması gerekeni, gelecekte olacakları ve bunların hoşuna gitmeyenlerini engellemekle, düzeltmeye çalışmakla meşgul değil mi?’.
‘Bu olasılıklar üzerinde düşünmeye başlayınca zihnim, tüm varlığımı durdurup, beni gerisin geriye çekiyor, debelenip duruyorum. Böyle yorgun olmak istemiyorum, Şerif.
Ne bu kadar kendime baskı uygulamak, ne de bana baskı uygulanmasına izin vermek istemiyorum.
Evet deyip, razı olmakta hayır diyerek, direnç göstermekte aynı derece de yorucu.
Ve ben bu kadar yorgun olmak istemiyorum.
Bir şey olsa, benim bu yorgunluğumu ortadan kaldırsa…
Ama bedenim dinlemiyor artık beni.
Zihnim yorgun, duygularım yorgun.
Belki bunların hepsini ve zihnimin yorgunluğunu ortadan kaldıracak, duygularımı dengeleyecek bir şeyler vardır.
Beni rahatlatacak bir şeyler olmalı, sevdiğim bir şeyler…
Ve benim onlara ulaşmam gerekiyor. Sadece bunu düşünmek bile, çok fazla çabalama istiyor, yoruyor.
Bu karanlık, beni aşağı çekiyor, görmüyor musun Şerif?’.
Hiç söylenme, çok iyi biliyorum. Bu yorgunluğu geride bırakmam gerekiyor. Böyle şeyler düşünmekten, karanlık uçurumlardan uzak durmam gerekiyor…’.
‘Hayır güvercin, belki de sadece odaklanman gerekiyordur.
Gözünün gördüğüne değil de görünmeyene odaklanmak ama…’.
‘Bu olasılıklar içinde umut aramak, ne kadar boş bir çaba. Farkında mısın Şerif?
Yaşamı geriye döndürmek için kimin umudu olabilir ki?’.
‘Ne diyorsun sen, Güvercin’, diye isyan etti Şerif.
‘Ne bileyim’, diye güldü Güvercin. ‘Kafam karmakarışık. Ne söylediğini bile anlayamıyorum. Kendimi öyle tükenmiş hissediyorum ki, seni bırakıp gidecek gücü bile bulamıyorum’.
‘Yaşamın ritmine uyum sağlamayı öğrenmeliyiz’, dedi Şerif.
‘Ama önce özgürlük’, dedi Güvercin. Bu karmaşıklığın içinden özgürlük olmadan çıkılmaz Şerif, dedi Güvercin.
Özgürlük derken, gözleri parlamaya başlamış, yorgunluğu geçmişti.
‘Yorgunluktan ölsem de, özgürlük isterim. Bundan daha az olan her şey, yetersiz kalır Şerif’, diye tekrar etti.
‘Haklısın, Güvercin. Özgürlük ve yaşamın ritmine uymaktan başka, hiç bir şeyin anlamı yok’.
‘Yaşamın ritmine uyduğumda, içimdeki bu özgürlük tutkusu bitecek mi’, diye merakla sordu Güvercin.
‘Ah Güvercin, ne biter bilmiyorum. Ama senin bu özgürlük meselen, hiç bitmeyecek, onu çok iyi biliyorum.
Çünkü evrenin sınırları, sana dar geliyor’.
‘Evrenin sınırları mı yoksa kendi bedenimin sınırları mı’, diye sorup, kanatlarını açtı Güvercin.
Gökyüzüne doğru uçarken, yorgunluğunu çoktan unutmuştu…