Özlemekten
ölünür mü Güvercin?
Sabahları güneşi selamlamak için yaptığı dansı bitirmişti güvercin.
Gökyüzünde yavaş yavaş süzülmenin tadını çıkarıyordu.
Ansızın aklına Şerif geldi ve canı onu görmek istedi.
Hiç yerinde durmazdı Şerif. Gökyüzünden, gözleriyle arayarak, Şerif’in nerede olduğunu buldu, gitti yanına kondu. Güvercinin selamını alan Şerif, sabahın köründe gelen güvercini merak etmişti.
‘İyi misin Güvercin?’
‘Öğlenleri yaptığım güneşe selam dansımı sabaha çektim Şerif.
Böylece sıcaktan korunmuş oluyorum’.
Bugün söz enerjisi üzerine konuşalım mı, Güvercin?’.
‘Neden konuşmayı, bu kadar çok seviyoruz, Şerif?’.
‘Söz, bizim enerjimizdir, ışığımızdır. Bize aittir.
Ağzımızdan çıkan her söz, yaşamımızın bir parçası olarak evrene kaydolur.
Bu yüzden değerlidir, boşa harcanamaz.
Bu konu hakkında konuşalım mı’, diye sordu Şerif hevesle.
‘Konuşurken, evrene doğru genişlemiş oluruz’, dedi güvercin.
‘Sen anlatmaya başla, güvercin.
‘Neden birbirimizle konuşmayı bu kadar çok seviyoruz?’.
‘Birlikte konuşurken, evrene yaydığımız sevgi enerjisini seviyoruz, Şerif.
Hangimiz daha çok sevgiye ihtiyaç duyuyor?
Ve hangimiz daha çok sevgi enerjisi yayıyor?
Bak bakalım, hangimizin sesi, daha çok çıkıyor?’.
Bulduğu cevap, hoşuna gitmişti güvercinin.
‘Hadi söyle bana, Şerif?’ diye üsteledi.
‘Konuşmayı, soru sormayı, hangimiz daha çok seviyoruz, dedi gülerek.
‘Sanki bana dilini çıkartıyor’, diye içinden geçirdi Şerif.
‘Sen ne demek istiyorsun, ben çok mu konuşuyorum yani güvercin?
Gerçekte ne demek istediğini, anlat bakalım şimdi.
Sakın konuyu değiştirmeye çalışma’, diye güvercini sıkıştırdı.
“Sen de öyle yapmıyor musun?
Anlaşılmadığın yerlerde, sorularla vaziyeti idare etmiyor musun, Şerif’, dedi güvercin.
‘Evet, sadece kendim anlamayınca değil üstelik, başkaları sevgiyi anlamıyorlarsa da,
aynen öyle yapıyorum.
Soruların ve karmaşık sözcüklerin arkasına sığınıyorum’, diye söylendi.
Güvercinle mi, yoksa kendi kendine mi konuşuyordu, belli değildi.
Bir an durdu.
‘Yine de sen, benden çok daha korunaklı ve çekinik birisin’, dedi Şerif.
‘Neden bu kadar, aklınla yaşıyor, konuşuyor ve sevgiden uzak duruyorsun?
Neden bu kadar çekiniksin, diye sormak istiyorum aslında’, diye devam etti.
‘Ya gerçek tam tersiyse, Şerif?’.
‘Neden böyle söylüyorsun güvercin?
Çok merak uyandırıyorsun’.
Benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor, diye düşündü Şerif.
Sen de çoğu zaman, böyle yapmıyor musun, güvercin, diye söylendi.
Bazen eğlenmek veya farkındalık yaratmak için, bazen de sevgiyi saklamak için böyle yapıyorum, diye düşündü.
Belki güvercin de ondan, böyle yapıyordu.
Güvercin içinde kendini sürekli var etmek zorunda kaldığı vahşi gökyüzünün kurallarını bilir, her şeyle barışık yaşamakla birlikte özgürlüğüne çok düşkündü.
Ne kadar severse sevsin, kimseye kolay kolay bağlanamaz,
hiçbir şeye bağımlı yaşamayı sevmezdi.
Şimdi ise birlikte konuşup gülerek eğlendiği, Şerif’e bağlandığını hissediyordu.
Genelde birbirine benzeyenler, birbiriyle arkadaşlık eder,
benzemezler arasında kolayca iletişim kurulmazdı.
İnsanla güvercin arasında böyle yakın bir ilişki kurulması, alışıldık bir şey değildi.
Güvercin, aklına takılan soruları sorarak cevaplar ararken,
arkadaşıyla kurduğu bu sımsıcak sevgiden ve bütünlük hissinden çok keyif alıyordu.
Daha önceden bir insanla, bu kadar keyifli bir dostluk ve güvenli bir ilişki kurabileceğini asla düşünemezdi.
Şimdi ise ne zaman Şerif’in kendisiyle ilgilenen sesini duysa,
içini bir sevinç ve mutluluk kaplıyordu. Yavaşça ‘güvercin ve İnsan’, diye mırıldandı.
Yüksek sesle, ‘güvercin ve insan, güvercin ve Şerif’, diye söylendi.
Ne kadar naif bir birliktelik oluşturmuşlardı,
güvercin ve Şerif…
Bir güvercini kim ehlileştirebilirdi?
Bir güvercin nasıl ehlileşebilirdi?
Keyifle Şerif’i düşünürken, gülmeye başladı güvercin.
Galiba, dedi içinden, Şerif beni ehlileştirmeyi başardı çoktan.
Çünkü ben Şerif’in, her daim beni gözetmesini,
sorularıyla beni takip etmesini istiyor, onu çok özlüyorum.
Güvercin özlemi, özlemeyi pek sevmezdi.
Özlemek yoksunluğu hatırlatır ve arttırırdı.
Özlemek, aynı zamanda ister istemez yeni korkular yaratır,
eski korkuları da çoğaltırdı.
Güvercin özlemenin, çok tehlikeli olduğunu çok iyi bilirdi.
Özlemek tehlikeliydi, olur olmaz şeyleri özlemek, g
üvercinin başını tehlikeye sokardı, tecrübeyle sabitti.
Öte yandan özlemek çok sıcaktı,
özlemek keyifti, yaşamı sabırsız ve heyecanlı kılıyordu.
Şerif’ özlemek…
Tehlikeli miydi Şerif’i özlemek?
Keyifli zamanlardan uzaklaşmaya çalışmak,
ne kadar doğruydu peki?
Şerif’i özlüyorsa, özlüyordu işte!
Aklına mı yoksa ağzına mı takılmıştı bilinmez,
‘Güvercin ve Şerif, Şerif ve Güvercin’,
diye mırıldanıp duruyordu.
Sözcükleri, dua eder gibi tekrarlamak, güvercine garip bir huşu veriyordu.
Hissettiği bu garip huşuya rağmen,
güvercin bir yandan da bir insanla kurduğu bu naif ilişkiden biraz da korkuyordu.
‘Hadi uç’, dedi kendi kendine.
‘Hadi, uç, daha da hızlı uç…
Böylece tüm yorgun heyecanların ve geçmişe özlemin sona erecek…’.