Çevremizde olup bitenler, Demir Kubbe, EuroasiaInterconnector, Radar Kilitlemeler vs…. Ve biz…

Burnumuzun dibinde ve yakın çevremizde Devletimiz ve millî/kültürel bekamız açısından tehlike arzeden birçok gelişme karşısında Kıbrıs Türk halkı olarak maalesef lâkayıt durumdayız .

Nasıl mı? Şöyle:

Önce burnumuzun dibine bakalım..

Güney Kıbrıs İsrailden Demir Kubbe hava savunma sistemi satın alıyor meselâ.  Rum basın haberlerine göre İsrailde bir araya gelen Güney Kıbrıs ve İsrail savunma bakanları tarafından bir hafta kadar önce imzalar atıldı, anlaşma resmen yürürlüğe girdi ve çalışmalar başladı.

Gazze’den İsrail’e atılan roketleri önlemedeki başarısıyla kendini kanıtlamış olan bu hava savunma sisteminin Güney Kıbrısa satılacak olması, -Rum basınını geçtik- Forbes haber sitesinde bile geniş şekilde yer buldu.

Forbes haber sitesinin 22 Ağustos tarihli haberinde, sistemin Güney Kıbrıs’ın hava savunma yeteneğini önemli ölçüde artıracağı yorumu yapıldı ve  Kıbrıs’ın  kuzeyinde konuşlanmış Türk Sihalarına atıfta bulunularak sistemin Sihalara karşı da oldukça etkili olduğu belirtildi.

Forbesin aynı haberinde,  ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden elindeki Rus yapımı alçak irtifa  9K330 TOR ve orta irfita 9K37 BUK hava savunma sistemleri ile  Fransız yapımı alçak irtifa Mistralhava savunma füzelerini Ukrayna’ya vermesini istediği, Rum yönetiminin de yerine ayni derecede etkili bir sistemi ikame etmek şartıyla ABD’nin talebine sıcak baktığı, bunun üzerine ABD’nin Demir Kubbe sistemini Kıbrıs Rum yöntimine satması için İsraili teşvik ve ikna ettiği, gelişmiş aktif tarayıcı elektronik radarı AESA sayesinde  az miktarda Demir Kubbe bataryasının bile  Güney Kıbrıs’a elindeki TOR, BUK ve Mistral’lerden çok daha etkin bir savunma kabiliyeti kazandıracağı, demir kubbe’nin  kurulması karşılığında elindeki tüm hava savunma sistemlerini Ukrayna’ya vermesi için Güney Kıbrısı ikna etme konusunda ABD’nin elinde birçok koz bulunduğu, 1987’de  Güney Kıbrısa koyduğu ve 2020’de kısmen kaldırdığı silah ambargosunu tamamen kaldırabileceği, böylece Güney Kıbrısın ABD’den daha başka silah sisemleri de satın alabilme imkânı elde edeceği, ayrıca, ABD’nin Güney Kıbrıs’a bu sistemin satılmasına izin vermekle sağlayacağı siyasi desteğin İsrail ile ilişkilerini düzeltmekte olan Türkiye’den Güney Kıbrıs’a gelebilecek herhangi bir tehdit ihtimalini önemli ölçüde azaltacağı, böylelikle Güney Kıbrıs’ın Demir Kubbe alımı karşılığında elindekileri Ukrayna’ya vermekle “çok şeyler” elde edebileceği bilgileri de veriliyor.

Neler elde edeceği  ise gün geçtikçe belli olmaya başladı..

Rum basınına göre Anastasiades İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog’un davetiyle Ekim ayında İsrail’e bir resmi ziyaret gerçekleştirecekmiş ve Herzog’un  Güney Kıbrıs’ı “İsrail devletinin istikrarlı  oluğunu kanıtlayan bir müttefik” olarak niteleyen davet mektubu mucibince gerçekleşecek olano ziyaret sırasında Anastasiades’e İsrail’in en yüksek ödülü olan ve İsrail’in gerçek dostlarına istisnaî olarak verilen Başkanlık Şeref Madalyası takdim edilecekmiş!..

Bu sadece bir örnek. Yakın çevremizde olup biten ve dikkatli bakıldığında  komşu ülkelerde Güney Kıbrıs’taki bazı faaliyelerle doğrudan ilişkili olduğu kolayca görülebilecek  daha başka gelişmeler de var.

Örneğin, Güney Kıbrıs’ta EuroasiaInterconnecter projesi ile ilgili çalışmalar başladı. İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs’ı deniz altı kablolarıyla Yunanistan üzerinden Avrupa elektrik ağlarına bağlamayı hedefleyen bu projenin Kıbrıs ayağı Güney’deki Geçitkale (Köfünye) köyünde olacak.

Güney Kıbrıs’a girişi Alaminyo köyünün sahilindeki küçük limancıktan olacak ve kablolar Geçitkale’ye inşa edilecek olan ana santrala bağlanacak.

Bunun için 2018’de birçok Türk taşınmazı ile ilgili kamulaştırma da yapmıştı.

Güney Kıbrıs Rum yönetimi. Geçitkale veya eski adıyla Köfünye bir Türk köyü idi,  Alaminyo ise Türk-Rum karma bir köydü malûm. Santral yeri için kamulaştırılan arazinin tümü,  terkedilmiş Türk arazisi.

Kablolar geçecek diye kamulaştırılan arazilerin çoğu da öyle.. Ve bu projeyı Avrupa Birliği finanse ediyor.

Peki, biz benzeri bir projeyi terkedilmiş Rum arazileri üzerine yapacak olsak AB bize para verir mi?

Zırnık bile vermez.

Bunu konuşuyor muyuz hiç?

Hayır..

Ama bunların konuşulmamasına o kadar alıştı/rıldı/ki , bunların konuşulmaması  artık vak’a-i adiye sayılıyor diyelim ve konumuza dönelim.

Bu projenin Yunanistan’a bağlanabilmesi için Türkiye veya Libya’nın deniz yetki alanından geçmesi gerek.

Türkiye buna izinsiz müsaade eder mi?

Pek mümkün görünmüyor.

İzin isterler miTürkiye’den?

O da mümkün değil..

Peki Libya müsaade eder mi?

İşe orada duralım ve Libya’da olup bitenlere bakalım.

Libya’da iki taraf var malûm.

Birisi Birleşmiş Milletlerce tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti(UMH), diğeri de savaş lordu lakabıyla tanınan isyancı generalHafter ve ona bağlı Libya meclisi.

Ulusal Mutabakat Hükümetinin Hafter tarafından devrilmesini bir buçuk yıl kadar önce Türkiye önlemişti, bu nedenle Türkiye ile Ulusal Mutabakat Hükümeti yakın dostane ilişki içerisinde.

Bu yakın ilişkiler sayesinde Türkiye Libya ile deniz yetki alanları anlaşması imzaladı, bu anlaşmayı BM’de tescil ettirdi  ve bu anlaşma Doğu Akdeniz’in Yunanistan ile olan bağını kopardı.

Öte yandaLibyanın doğusuna hakim durumdakiHafter ise Yunanistan’la sıkı fikı ilişki içerisinde, Yunanistan’dan destek alıyor ve Hafter ile tayfası Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında imzalanan deniz yetki alanları anlaşmasına (MEB) da karşı.

İşte bu durumdaki Libya’yı bazı eller iki hafta kadar önce  bir andayeniden  karıştırdı.

Libya’da tekrar iç çatışmalar başladı.

Yukarıda bahsettiğimiz “EuroasiaInterconnctor” projesi de Libya’daki karışıklıkla eş zamanlı olarak da Güney Kıbrıs gündeminin baş sıralarına yerleşti!..

Rastlantı mı ?

Yerseniz afiyet olsun!..

Öte yanda ABD’den yüz bulan ve AB finansmanıyla hızla silahlanınca biti kanlanan Yunanistan’ın Türk uçaklarına radar kilidi atmaya başlaması var, Yunanistan’ın sırtını sıvazlayan ABD’nin Türkiye’ye F 16 satma konusunda ayak sürümesi var, son günlerde Rumların ara bölgeyi ve özellikle ara bölgedeki karma köy Pile’yi dillerine dolamaları var, Denia’da ara bölgeye giren Rumları Türk askerlerinin taş taşa kovalaması var, Anastasiades’in 3-4 ay önce Güney’deki Kıbrıs Üniversitesi’nin diploma töreninde “Kıbrıs’ı eğitim adası haline getireceğiz” demecinin ardından Rum propaganda merkezlerinin KKTC’deki Afrikalı öğrenciler üzerinden ülkemizdeki üniversitelere karşı başlattığı organizekaralama kampanyaları  var, vesaire vesaire….

Saymakla bitmez…

Xxx

 

Yanlış anlaşılmasın.  Askeri uzmanlık veya savunma stratejileri uzmanlığı taslama niyetimiz yoktur.

Ancak, yakın çevremizde KKTC ve Anavatan Türkiye’nin başına çorap örme amaçlı siyasî/askerî gelişmeler son aylarda o kadar zirve yaptı ki, bunu görebilmek için uzman olmaya gerek de yoktur.

Biz Rum ve Yunan basınından yaptığımız  bazı önemli tesbitleri  aktardık sadece.

Burada altını kalın çizgi ile çizerek belirtelim.  

Anavatan Türkiye eski Türkiye değildir. Geçmiş yüzyıla oranla askeri ve ekonomik bakımdan çok daha güçlüdür ve Dünya siyasetinde söz sahibi bir devlettir artık.

Bunu biliyor ve inanıyoruz.

Bazı gelişmeler kaşlarını çattırıyor olsa da Türkiye makamlarının şimdiye kadar olduğu gibi bugün de gelişmeleri hassasiyetle  takip ettiklerinden ve gerekli tedbirleri aldıklarındanasla şüphemiz yoktur..

Bu nedenle biz burda KKTC’de ne yaptığımıza bakalım.

Onun için de,  gelin “KKTC halkı olarak etrafımızda olup bitenleri biz ne kadar takip ediyoruz,ve,  gerek Rum Yunan ikilisi gerekse diğer mihraklarcabaşımıza örmeye çalışılan çorapların ne kadar farkındayız” diye kendimize soralım ve ülkemiz gündeminin ilk sıralarına şöyle bir bakalım.

Buyrun..

Kıb-tekte yakıt kavgaları!..

Bakan-müsteşar atamaları, Öğretmen-bakanlık kavgaları…

Belediye reform kavgaları..Carrettacarretta yavruları..

Sokak hayvanları..

Öldük-bittik-mahvolduk haberleri..

Halk iradesini aşağılamalar..

Devlete ve yetkililere karşı sergilenen itibar cellatlıkları…

Kadın hakları..

Cinsiyet eşitliği…

İki toplumlu etkinlikler…

Vs..vs…

Kim belirliyor bu gündemi?

Şu küçücük ülkemizde 3’ü devletin 5’i de özel olmak üzere Türksat uydusundan dünyaya yayın yapan 8 televizyon kanalımız, bir o kadar da web tv’lerimiz var ya?

İşte onlar belirliyor.

Ve, Güney Kıbrıs,Türkiye, Yunanistan ve dünya basını, yukarıda birazını saydıklarımızla meşgulken bizim ne ile uğraştığımızı bütün dünya görüyor, hasıl-ı kelâm..

Peki, TV kanallarımızın tek bir tanesinde işinin ehli  Jeostratesistlerin konuşturulduğunu veya uzman jeostratejistlere halkın ufkunu geniş, efkâr-ı umumiyenin algı kabiliyetini diri tutacak geniş çaplı,derinlikli aydınlatıcı ve en önemlisi objektifve seviyeli jeopolitik tartışmalar yaptırıldığını gördünüzmü hiç? 

Ya da, milli bir asgari müşerek oluşturmayı, halkın moral motivasyonunu yüksek tutmayı veya Devletin saygınlığını gözetmeyi ilke edinen sorumlu yayıncılık??

Var mı bunlar ?

Eğri oturup doğru konuşalım.

İtiraf edelim ki, çevremizde olup bitenlere ilgi veya gelişmeleri tahlil edip ortak akıl üretme bakımından maalesef  “aborjin”lerden pek de  farkımız yoktur ve içine düşürüldüğümüz bu durum, dünyaya açılabileceğimiz alternatif kapıları kapalı tutup  Güney Kıbrıs’ı yani Rumla anlaşmayı tek çıkıs kapısı olarak göstermeyi  kendine misyon(!) edinmiş, “katsigorona sözlüğü” ile konuşup yazışmayı  gazetecilik/habercilik sanan-sözüm ona-tv sunucusu ve yazarlar ile onlara bu imkânı sunan ve maateessüf devletten de üstüne üstlük maddî destek alanbir kısım basın-yayın kuruluşunun eseridir.

Bu nedenledir ki, belediyeler  reformundan, kamu reformundan ve/veya diğer reformlardan önce bu ülkede yapılması gereken basın-yayın reformudur, yayıncılık ilkelerini  toplumsal çıkarları gözetecek şekilde ve oluşturulacak asgari müşterekler temelinde yeni baştan formatlamaktır.

Son olarak bir bilgi notu daha ilave edelim ve noktayı koyalım.

Özgürlükler konusunda bahse konu yayın kuruluşlarınca yere göğe sığdırılamayan Avrupa Birliği’nin üyesi olan Güney Kıbrısta,“ulusal hedefler ile ilgili hassasiyetlere binaen”, KKTC (-onların deyimiyle- “işgal bölgeleri/sahte devlet”) ile ilgili tüm haberleriRum haber ajansı KYPE hazırlar ve KYPE’nin hazırladığı bu bültenleri bütün medya organları noktasına virgülüne dokunmadan aynen yayınlar.

Böylelikle “işgqal bölgeleri” ve/veya “sahte devlet”hakkında bütün Rum yayın organları ayni dili kullanmış, dünyaya karşı tek ses vermiş olur.

Hiçbir AB kurumu da Güney Kıbrısı basın-yayın özgürlüğünü kısıtlıyor diye ne suçlar, ne de sorgular.

Dolayısıyla kimse de kalkıp girişilecek böylesi bir reformu veya formatlamayı  basın-yayın özgürlüğünü kısıtlama olarak  nitelemeye yeltenmesin.

Şimdiden söylemiş olalım..