Doğu Akdeniz bir daha eskisi gibi olmayacak


Dünya siyasetinde ve özellikle 21.yy. politikasında önemli bir rol oynayan, jeostratejik önemi nedeniyle yüzyıllardır vazgeçilemeyen ve bir türlü paylaşılamayan bölge: Doğu Akdeniz. 


Doğu Akdeniz, çevresinde Türkiye Cumhuriyeti, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Adası’ndaki üsleri ile İngiltere, Mısır, Libya gibi ülkeleri barındıran, güneyinde Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’na açılan bir kapının, yani Süveyş Kanalı’nın olduğu, kuzeyinde Ege Denizi’nin yer aldığı, batısında Batı Akdeniz ve Atlas Okyanusu’nun yer aldığı bir bölgedir. 


Doğu Akdeniz’in bu denli önemli olması hem Asya ve Avrupa arasında uzanandeniz yolunda bir kavşak görevi görmesinden hem de Ortadoğu petrol ve doğalgaz rezervlerine yakınlığından kaynaklanmaktadır. Bu bölgede yüzyıllardır çeşitli sebeplerden dolayı gerilimler çıkmış ve hatta savaşlar yaşanmıştır. Son yaşanan ve 21.yy. siyasetine damga vuran yeni gerilim ise Yunanistan ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yaşanan deniz yetki alanları tartışmaları ve Doğu Akdeniz’de var olduğu düşünülen devasa büyüklükteki doğalgaz rezervleri hakkındadır.


Libya ile yapılan münhasır ekonomik bölge anlaşmasının önemini anlatmadan evvel, Doğu Akdeniz’de yapılan münhasır ekonomik bölge anlaşmalarını kronolojik olarak anlatacağım.


İlk olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 17 Şubat 2003 yılında Mısır ile münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalamış ve 2004 yılında Birleşmiş Milletler tarafından bu anlaşma tescil edilmiştir. Türkiye bu anlaşmaya 23 Temmuz 2007 tarihinde itiraz etmiştir. 17 Ocak 2007 yılında bu sefer Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Lübnan ile münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalamıştır. Lübnan 14 Kasım 2011 yılında bu sınırı Birleşmiş Milletlere bildirmiştir. 17 Aralık 2010 yılında ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bu sefer de İsrail ile münhasır ekonomik bölge anlaşması yapmıştır. 


Kısaca belirtmek gerekirse, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramaları 1970’li yılların başında İsrail’in kıta sahanlığında açtığı kuyulara dayanır. 1985 yılına gelindiğinde Türkiye İskenderun körfezinde arama çalışmalarına başlamıştır. 1993 yılında İsrail ve 1997 yılında Mısır deniz alanlarında keşifler yapmıştır. 1998 yılında İsrail, Yam Tethys sahasını keşfetmiş ve 2000-2003 yıllarında Gazze şeridinin deniz alanlarında gaz keşifleri yapmıştır. 2009 yılında Dalit ve Tamar ve 2010 yılında Leviathan gaz sahalarını keşfeden İsrail yaklaşık 27 Tcf’lik rezerve sahip ülke olmuştur. 


2011 yılında ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimide Afrodit sahasında 4,5 Tcf’lik gaz keşfettiğini duyurmuştur. Mısır, hali hazırda 2011 yılına kadar gaz ihraç eden ülke konumunda iken, bu tarihten sonra yeni rezervler ekleyemediği için 2014 yılında gaz ihracını durdurmuş ve gaz satış kontratlarını yerine getiremez olmuştur. Ancak 2015 yılında Eni şirketinin keşfettiği 30Tcf’lik Zohr gaz sahası ve onu takip eden 2Tcf’lik Noros, 1.5Tcf’lik Atoll ve diğer keşifleri ile birlikte toplamda 75.5 Tcf (2.1 Tcm) gaz ve 3.3 milyar varil petrol rezervleri ile birlikte bölgedeki en önemli ülke konumuna gelmiştir. 


Özetle Akdeniz’in bu alanlarının petrol ve doğal gaz kaynakları için büyük şirketlerin büyük keşifler peşinde olacağı bir bölge olduğunu konu ile ilgili daha önceki yazılarımda dile getirmiştim. Bu keşifler ve yeni keşifler ile birlikte Doğu Akdeniz’in Avrupa’ya fiziki olarak yakın olması ve bölgedeki keşifler açısından da hem Avrupa’nın gaz tedarik çeşitliliği ki; hepimizin bildiği gibi Avrupa’da bizim gibi gaz tedarikinde Rusya’ya bağımlıdır ve bu bağımlılıktan kurtulmak için önemlidir diyede belirtmiştim.

 
Bir başka yazımda da bu bölgede söz konusu gazların Avrupa pazarına ulaşmasını önlemek için Rusya’nın petrol şirketleri vasıtası ile hem Doğu Akdeniz’de hem de Kuzey Irak’ta rezerv satın aldığını bu sayede bu gazların Avrupa’ya ulaşmasını engellediği gibi, ulaşırsa bile fiyatını kontrol etme lüksüne sahip olacağını ve yine bu gazları kendisinin satacağını belirtmiştim.


Libya’nın bölgedeki durumu ve önemine bakacak olursak, aslında Libya önemli bir petrol ülkesidir. Kaddafi döneminde ise Libya’da gelişmiş bir petrol sektörünün var olduğunu o dönemde orada yaşadığım için biliyorum. 2018 yılı itibari ile Libya 48.4 milyar varil petrol ve 50.5 Tcf doğal gaz rezervlerine sahiptir. 


Şunu akılda tutmak gerekir ki; Libya iç savaşa sürüklendiğinden beri ülkede petrol ve doğal gaz sahaları ağır hasar görmüş ve Mellitah (Libya) -Gela (Sicilya-İtalya) arasında döşenmiş olan ve yıllık kapasitesi 8 milyar metre küp olan Greenstream boru hattında, ihraçta %75’lik bir düşüş gerçekleşmiştir. Bunun yanında İspanya’ya LNG satışları da 2011′ den beri LNG tesisinin hasarlı olmasından dolayı yapılamamıştır.


Ayrıca Libya’da 2011 yılındaki iç savaş nedeni ile arama çalışmaları durma noktasına gelmiştir. Hali hazırda Libya’da aranacak çok büyük kara ve deniz alanları mevcuttur. Aslında Libya petrol ve doğal gaz açısından Avrupa’nın tedarik zincirinde önemli bir yer tutmaktadır.
Avrupa, Doğu Akdeniz gazlarını tedarik edebilmek için Doğu Akdeniz boru hattı (East-Med Pipeline) projesini hayata geçirmeye çalışmıştı. Tahmini maliyetinin 8 milyar $ olacağı ve 2200km’lik bir boru hattı ile birlikte Doğu Akdeniz gazlarının Avrupa’ya ulaştırılması planlanmmıştı. Avrupa söz konusu boru hattını Rusya’ya olan bağımlılığını azaltacağı için çok önemsemişti. 


Avrupa Komisyonu bu  nedenle projeyi “ortak menfaat projesi” kapsamına almış ve teknik çalışmaların tamamlanması için  34.5 milyon € (38.9 milyon $) ödenek ayırmıştır. Amerika ise Mısır veya Güney Kıbrıs LNG santralleri olan alternatif projeleri istemeyerek,  Doğu Akdeniz boru hattı projesi sayesinde İsrail’in Avrupa ile doğrudan temasının olacağı ve Rus gazının Avrupa üstündeki tekel konumuna son verecek olması vesilesiyle desteklemmişti. 


Öte yandan, bu boru hattı sadece Güney ve Güney Doğu Avrupa’nın ihtiyacını karşılayacak kapasitede olduğundan, Amerika’nın Avrupa’ya LNG satabileceği bir boş kapasitede yaratacaktır. Kısacası bir taşla iki kuş vuracak ve bölgedeki hidrokarbon rezervlerine sahip olmakla kalmayıp, hem Rusya’nın hegemonyasını azaltacak hemde kendine ekstra pazar yaratacak hayalini kuruyordu.


Ancak bölgede yapılması planlanan boru hattı denkleminde Akdeniz’e en uzun kıyısı olan Ülkemiz dikkate alınmamıştır. Oysaki Türkiye’yi içine alacak bir gaz ihraç senaryosunun daha ekonomik olacağı kesindir.

Yunanistan,Türkiye’nin bölgede saldırgan bir politika izlediğini öne sürdü. Yunanistan’ın ülkemize yönelik mesnetsiz, hasmane ve bildik üslubunu yansıtan açıklamada Dendias, “Türkiye iyi niyetini göstermek istiyorsa Libya ile yapılan deniz yetki alanlarının belirlenmesine yönelik anlaşmayı iptal etmelidir” ifadesini kullandı ve ağzındaki baklayı çıkarıverdi.

Libya ile akdedilen Anlaşma’nın bölge jeopolitiğinde bir kırılmayı tetikleyerek, paradigma değişikliğine neden olduğunu bu köşede sıklıkla ifade ettik. Ülkemiz için bu Anlaşma oldukça önemli bir kazanım. Yunanistan bakımından ise Doğu Akdeniz’e yönelik iddiaların iflası anlamına geliyor. Altını çizerek bir kez daha belirtelim, Yunanistan bir Doğu Akdeniz ülkesi değil, esasen bölge dışı bir aktör. Bu nedenle Yunanistan her ortamda Türkiye ile Libya arasında imzalanan Anlaşma’yı diline pelesenk ediyor.


Libya ile imzalamış olduğumuz bu münhasır ekonomik bölge ile artık Doğu Akdeniz gazları kendi başlarına Avrupa’ya ulaşamayacaktır. Türkiye burada hem haklı, hem de egemen konumundadır. Yunanistan’ın sözde çizdiği ve her türlü mecrada yayınlanan tek taraflı ve hakkaniyetsiz ve hiçbir usul ve hukuka dayanmayan münhasır ekonomik bölge sınırları ile Doğu Akdeniz bir Yunanistan iç denizi halini alıyor ki; hayli komik ve şuursuzcadır. Ayrıca bu imza ile Türkiye, Libya ile deniz  komşusu olmuştur.


İsrail gazını Güney Kıbrıs-Yunanistan-İtalya üzerinden Avrupa’ya taşıyacak EastMed boru hattı projesinin maliyetinin 20 milyar dolara yakın olduğu belirtiliyor. Türkiye üzerinden geçerse maliyet 3 milyar dolara kadar düşüyor. Sırf Türkiye ile ortak iş yapmamak için 2100 KM ile “dünyada denizaltındaki en uzun boru hattı”nı yapmak. EastMed’in bir de şöyle bir boyutu var; hat Türkiye’nin kıta sahanlığından geçiyor. Yani Türkiye ve Libya’yı bypass ederek bu hattın kurulması uluslararası hukuk açısından da illegal bir durum. (Türk kıta sahanlığında son yıllarda yabancılara ait 20 gemi ve 1 sondaj gemisi Türk savaş gemileri tarafından çıkarılmıştı.)

Bir siyasi projenin iflası
Ocak ayının ikinci haftasında East-Med projesi bağlamında ABD cenahında yaşanan gelişmeler, Yunanistan’da deprem etkisi yarattı. Bilindiği üzere İsrail, GKRY ve Yunanistan arasında Ocak 2020’de imzalanan East-Med projesi, bölge ülkelerinin deniz yetki alanlarını dikkate almadan Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya taşınmasını hedefliyor ve Türkiye’nin haklı tepkisini çekiyordu. Yunan basınında yer alan haberlerde, ABD tarafından iletilen bir gayriresmî mektupla (non paper) East-Med projesinin mâli açıdan uygulanabilirliği konusunda çekincelerin iletildiği belirtildi. Gelinen aşamada İtalya’dan sonra ABD’nin de rasyonel olmayan bu siyasi projeden çekildiği anlaşıldı.

ABD’nin, “Türkiye’yi rahatsız etmemek için söz konusu projeyi istemediği” temasını işleyen ve “Washington’ın görüşünü açıkça belirtmesinin projenin uygulanmasını imkânsız hâle getirdiğini” kapsayan Yunan basınının hayâl kırıklığı ve tepkisi dikkat çekti. Dahası Yunan Kathimerini gazetesi, ABD’nin East-Med projesine yönelik olumsuz görüşlerini Yunanistan’ın yanı sıra GKRY ve İsrail’e de bildirdiğini yazdı. Açıkçası bu durum başından itibaren Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de sıkıştırmak için bir kaldıraç olarak kullanılan ve siyasi bir proje olan East-Med’in iflası anlamına geliyor.

İsrail’e yeşil ışık mı?
ABD’nin East-Med projesini akamete uğratması sonrası Türkiye’nin tutumuna Cumhurbaşkanı açıklık getirdi.   “Bu proje esasında olacak bir iş değil. Bunun bütün analizlerini yaptılar, baktılar ki bu işin pozitif olabilecek bir yanı yok. Amerika bütün adımını zaten kapital üzerinde yürüten bir ülke. Bunun maliyet analizleri tutmadığı için de desteğini çekti. Bu iş, Türkiye’siz olmaz. Eğer buradan Avrupa’ya gaz gidecekse bu ancak Türkiye üzerinden olur” açıklamasını yapan Cumhurbaşkanı, İsrail’e yeşil ışık yaktı ve  şartların oturup konuşulabileceğini vurguladı. Son dönemde İsrail ile yakınlaşma politikası ile uyumlu görünen bu hamle ilerleyen günlerde bazı sürpriz gelişmeleri beraberinde getirebilir.


East-Med boru hattı artık bir olasılık değil, Rum yönetiminin enerji politikaları bir hayal. Rum yönetimi, Kıbrıs'ta her zaman mantıksız olmuştur. EastMed hiçbir zaman teknik ve ticari olarak uygulanabilir olmadı. Aslında tüm piyasalardaki gibi enerji üretim-tüketim kaynaklari piyasalarında da her zaman ekonomik rasyonalite kazanır. Konum teorisi ve ekonomik rasyonalitenin her ikisi de bir şey söylüyor: Leviathan, Afrodit ve Kıbrıs'taki diğer tüm alanlardan gelen enerji boru hatları er ya da geç Türkiye üzerinden pazarlanacak ve paraya çevrilecek.


Ek olarak yukarıda bahsedildiği gibi Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya gidecek olan boru hattı, artık Türkiye deniz alanlarından geçmek zorunda olduğu için, öncekiler gibi, üstelik daha pahalı olan Türkiyesiz bir gaz ihraç senaryosunu imkansızlaştırmıştır. 
Şimdi sadece Mısır’ın LNG tesisinin bölge gazlarının Avrupa’ya ulaştırılması için kullanılması seçeneği kalmıştır ki; bu seçeneğin de Avrupa’nın Rusya’ya bağımlılığında düşürücü bir etkisi olmayacaktır.
Avrupa doğal gaz ithalatında Rus gazına olan kırılgan bağımlılığından kurtulmak ve sürdürülebilir bir gaz tedariki oluşturabilmek için Türkiye’yi denkleme eklemek zorunda kalmıştır. Tam da bu noktada ve konjonktürde, Türkiye’nin Mısır ile münhasır bölge sınırı için mutabakata varması ve Mısır’ın Güney Kıbrıs ile yaptığı ve bizim alanlarımızı ihlal eden münhasır ekonomik bölge sınırlarında tadilat yapması gerekmektedir.
Bu antlaşma geciktirilemez ve ne kadar gecikirse kaybedilecek şeyler o kadar fazla olacaktır. Bu adımların bir an önce atılması hem bize ait doğal kaynakların yağmalanmasını, hem de bölgede mevcut enerji denklemlerinin tekrar kurulmasını ve Doğu Akdeniz’de bize ait alanları koruyacağımızı ilgili ilgisiz tüm ülkelere bildirmek ve egemenlik haklarımızı kullanmak için elzemdir.
Birim maliyeti pahalı projelerin bedelini AB ülkeleri ödeyemez. Doğu Akdeniz kaynaklarını GKRY ve Girit üstünden Yunanistan topraklarına ulaştırması beklenen EastMed Boru Hattı ABD'den destek görmedi.  Her şey bir yana boru hattının geçmesi planlanan güzergah sürekli deprem üreten, su altı coğrafyası aşırı engebeli, derin bir saha. Karadeniz gibi düz satıhlı değil. Bu bile büyük problem. Son dönemde İsrail ve ABD, EastMed yerine Türkiye'nin dahil olduğu bir projenin devreye alınması konusunda fikir beyanları dikkat çekici.