Kendi kararını veremeyen ve her sorunda çözüm için uçağa binip Ankara’nın kapısını aşındıran kendi kabine ve vekiline güvenmeyen yapının kaderidir bu kıssadan hisse.
Günlerden bir gün, vezir makamından azledilir.
Görevi devretmeden önce müstakbel yeni vezirle görüşür ve kendisine bir kutu verir "bunun içinde üç mektup var. Görevdeyken başın sıkıştıkça mektuplardan birini aç, oku" der.
Yeni atama vezir görevine başlar. İlk zamanlarda her şey iyi gidiyordur.
Fakat zamanla ülke içinde karışıklıklar çıkartılıp vezire karşı homurdanmalar yükselir vezir kutuyu açar ve birinci mektubu okur.
Mektupta şöyle yazar "senden önceki vezire söv, say enkaz devraldığını söyle onlara" yazıyordur.
Bu fikir vezirin hoşuna gider ve aynen uygular mektupta yazılanları.
Karışıklıklar bir müddet dinmiş, vezir yeniden itibar kazanmış gelen ağam giden paşam olmuştur.
Gel zaman git zaman, yeniden karışıklıklar çıkıp yine homurtular duyulunca vezir aceleyle ikinci mektubu açar.
"Etrafında ne kadar iş bilmez ve beceriksiz insanlar olduğundan bahset. Senin hedeflerine engel olmak isteyen kişileri suçla." yazıyordur.
Vezir yine alelacele uygular bu fikri. Karışıklıklar durulur ve yine sükûnet vuku bulur, sokaklarda adalet savunuculuğu görevini üstlenen bugünü yaratanlar cadı avı başlatır.
Lakin birkaç ay sonra kapanmayan yaralar yine ortaya çıkar.
Hiç çözülmemiş sorunların sonu yine isyan, yine öfkeli bir kalabalıktır. Fakat vezir hiç telaş etmez. Kutuyu açıp üçüncü mektubu alır.
"Eğer ilk iki öğüdü okuyup yine de kutuyu açtıysan, senin de 3 mektup yazma zamanın gelmiştir."
Evet, bu hikayede olduğu gibi bizim hükümette bu üç mektubun ikisini açtı ve uyguladı.
Üçüncü mektup da Türkiye’de ki seçim sonucu ile birlikte açılacak.