Zaman zaman bazı haberler düşer gündeme, ama kalbimize düşenleri çok az olur. İşte bu hafta kalbimize düşen o haberin adı: Berkay Tulumbacı, “Adile” filminde Kemal Sunal’ı canlandıracak.

Bu sıradan bir cast haberi değil. Bu, sinemaya inanan, tiyatroda büyüyen, sahnede ter döken bir sanatçının yıllar sonra hak ettiği bir saygıyı, bir değeri bulmasıdır. Bu, gülmeyi çok özlediğimiz şu dönemde, gülüşünü ezbere bildiğimiz bir adamın suretini, sesini ve hatta ruhunu bir başka "bizden biri"nin canlandıracak olmasıdır.

Kemal Sunal demek…

Kemal Sunal demek; mahalle demek, pazarda domates seçmek demek, minibüste ayakta gitmek demek, sınav stresi demek, memur masasında umutla beklemek demekti. O; fakirliğin bile onurlu, komedinin bile insanca olabileceğini gösteren bir halk kahramanıydı. Onu herkes sevdi, çünkü onun gözlerinde kurnazlık değil, saf bir zekâ; sahnelerinde yapmacıklık değil, samimi bir mahcubiyet vardı.

Ve en önemlisi: Biz onunla güldük, ama asla onunla alay etmedik.

Şimdi böyle bir karakteri, böyle bir mirası canlandıracak ismin seçilmesi sadece estetik bir mesele değil. Bu bir güven meselesi. Ve işte bu yüzden Berkay Tulumbacı ismi bizi hem sevindirdi, hem de gururlandırdı.

Yıllarını tiyatroya vermiş bir yürek

Berkay Tulumbacı, reklamın gücüyle değil, sahnenin disipliniy­le büyüdü. BKM Mutfak, onun için sadece bir sahne değil, bir okuldu. Yıllardır tiyatroda aldığı her nefeste, söylediği her replikte, taşıdığı her karakterde emeğin izleri vardı. O, meşhur olmak için değil, oyuncu olmak için uğraşanlardan. Ve işte bu yüzden “Kemal Sunal rolü ona verildi” haberini okuduğumuzda, içimizden bir alkış koptu.

Çünkü biliyoruz ki bu rol, sadece ezber ve makyajla oynanmaz. Bu rol, yürek ister.

Kemal Sunal’ı oynamak, onun dudak bükmesini, gözlerini kaçırmasını, safça gülmesini, ama hepsinden önemlisi o derin, sessiz hüznünü hissetmeyi gerektirir. Bu, taklit değil, temsil işidir. Ve bu temsil, sahneyi tiyatrodan öğrenmiş bir oyuncuya emanet edildiğinde, umutlarımız da biraz daha yeşeriyor.

Bu sadece bir film değil

“Adile” filmi, sadece Adile Naşit’in değil, bir dönemin hikâyesi olacak. O dönemin içinde, hepimizi güldüren ama içimizi de sızlatan Kemal Sunal mutlaka yer almalıydı. Ve onun yerine geçecek isim sıradan biri olamazdı. O yüzden bu bir oyuncu tercihi değil; bu bir vefa, bir güven, bir saygı göstergesidir.

Berkay Tulumbacı, şimdi bir efsanenin izinden yürüyecek. Omzuna konan yük ağır ama o, bu yükü taşıyacak kadar sahici, içten ve saygılı biri. Çünkü o da bu toprağın çocuğu. O da halkın tiyatrosundan geliyor. O da bizim sokaklarımızdan, kahkahalarımızdan, suskunluklarımızdan bir parça taşıyor.

Ve belki de bu yüzden, biz ona sadece bir rolü değil, bir hatırayı da emanet ediyoruz.

Bu filmi izlediğimizde gözlerimiz dolarsa, eminim sadece nostaljiden değil…

Bir zamanlar bize çok güzel gülen bir adamın gölgesinde, yine bizden birinin olduğunu fark ettiğimiz için olacak.

Ve o zaman diyeceğiz ki:

İyi ki bu rol, “bizden biri”ne teslim edilmiş.