Yerçekimini aştım, kökümü arıyorum

Osman Türkay

 

‘Heyecanlı görünüyorsun, Güvercin’.

‘Haklısın, heyecanlı ama biraz da tedirgin’.

‘Neden böyle hissediyorsun?’.

‘Belki de bilinmeyenin, belirsizliğin yabanıllığıdır, hissettiğim’.

‘Yola çıkmak, her zaman heyecan verici değil midir?’.

‘Aynı zamanda biraz da huzursuzluk duygusu yaşatır.

Bilinmeyenin yarattığı huzursuzluk…’.

‘Belirsizliği seversin’, dedi Şerif, Güvercini çok eskiden beri, tanıyor olmanın rahatlığıyla.

‘Yola çıkmak özgürlük değil midir, güvercin?’.

‘Yola çıkmak, özgürlüktür. Aynı zamanda da arayıştır.

Tanıdık bildik yaşamı ve kendini bırakıp, yeni arayışlara da girmektir, özgürlük’.

‘Yeni arayışlar mı?

Yola çıkmak arayış mıdır, Güvercin?’.

‘Yola çıkmak, arayıştır Şerif.

Arayışın bizzat kendisi, zaten başlı başına özgürlüktür.

Kendi rahatlık alanından vazgeçmek,

sıcak yatağını bırakıp, zaman ve mekanda yer değiştirmek…

Üstelik bunu kendin için, seve seve yapmak…

Özgürlük bu değilse, nedir, şerif?’.

Konuşmanın geldiği yere şaşırmıştı Şerif.

‘Belki de öyledir Güvercin’, dedi yavaşça.

‘Özgürlük için, özgürlük bilinci gerekir, Güvercin’, dedi Şerif. Ağzından çıkanlara şaşırmıştı. Ne ara, böyle cümleler kurmaya başlamıştı. Güvercin etkisi bu, diye düşündü.

Güvercin, düşündüklerinden habersiz konuşmaya devam ediyordu.

‘Bazen de gelecek, geçmişe şekillendirir Şerif,’.

‘O sözün doğrusu, geçmiş geleceği şekillendirir, değil miydi?’.

‘Hayır… Tam da söylediğim gibi.

Fark etmesek bile, geleceğimiz, kendi koşullarını yaratır ve yönetir çoğu zaman.

Kökler, köklerimiz’, dedi güvercin.

‘Bizler, geleceğimizin köklerini yaşarken, ister istemez geleceğe doğru koşmaya başlarız…’.

Belki de koşmuyor, kaçıyoruzdur, Güvercin.

Haklısın Şerif.

Çoğu zaman yaşamsal varoluş sorumluluğumuzdan,

varoluşumuzu sınırlayan sorunlardan kaçmak için yola çıkarız’.

‘Bu yola çıkış, kendinden kaçış değil midir?

Varoluşsal sorumluluk derken, ne demek istiyorsun?’.

‘Yaşamın, yaşar kalmanın bir sorumluluğu yok mudur?

Yaşamsal bilincimizle, yaptığımız, sonuçlarına katlandığımız ve bu sonuçların sorumluluğunu üzerimize aldığımız her şahsiyet özelliğimiz, her sahici söz ve edim, doğrudan varoluşsal sorumluluk gerektirmez mi?

Yaşam sorumluluğumuz ve etik değerlerimiz olmasa, içimizde yaşanan kaoslara karşı, nasıl ayakta durabiliriz?

Dışa yansıttığımız aynada, her an, karanlık fantezilerde kaybolma, yitip gitme tehlikesi yok mu, Şerif?’.

‘Dur biraz güvercin, Seni dinlerken, anlamın sınırlarını aştım’.

Güvercin, durmadı. Kaldığı yerden, konuşmasına devam etti.

‘Yaşam sorumluluğumuz ve etik değerlerimiz olmasa, egosal dünyanın karanlık dehlizlerinde kaybolmaktan başka, gidecek  bir yol  bulabilir misin?’.

‘Yaşamsal değer ve onur diyorsun…’.

Şerif, hiç anlamadığın şeyler söylemeye başladın artık, diyerek kendine kızdı.

Neden güvercini kışkırtıyordu ki? 

‘Yaşamsal sorumluluğumuz, yaşam değerlerimizle, onurumuzla sınırlanmaz mı Şerif?’.

‘Biraz da yola çıkmanın sorumluluğundan bahsedemez misin’, diye sızlandı şerif.

‘Yola çıkmak, arayış, bizi sınırlayan her türlü bağdan kurtarır.

Yine de   bu arayışının sınırları, kendi etik değerleriyle yüklenmiştir.

Yolculuğun sınırları, ister istemez ahlaki temellerle çevrelenmiştir’.

‘Ya özgürlük’, dedi Şerif. Dayanamamıştı işte.

‘Özgürlük, aslında yeni bir doğumdur.

Özgürlük, ebedi varoluşumuzla, bizi yeniden doğurur.

Yolculukta önemli olan, gerçeği aramanın sürekliliğidir. 

Gerçeği arama sürekliliğimiz, daima içimizde huzursuzluk yaratarak,

Bizi, yola çıkmaya ve hep daha ötesini aramaya zorlar’.

‘Hiç anlamadım’, dedi Şerif.

‘Ben de’, diyerek güldü, Güvercin.

Kökler, köklerimiz, dedi sonra da.

‘Bütün suç köklerde…

Geleceğimizin kökleri, bizi gerçeğe çağırır ve kendine mahkûm eder…’.