Yokluğu,
sadece sevgi aşar Güvercin.
Güneş yeni doğmuştu.
Güvercinin hareketlendiğini gördü Şerif.
Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Son zamanlarda alışkanlık haline getirdiği yavaşlatılmış halinden çıkmış, son derece hızlı hareket etmeye başlamıştı.
‘Ne oluyor Güvercin?’.
‘Uzak yola çıkmaya hazırlanıyorum.
Arkamdaki işleri toparlıyorum, ne zaman geri dönerim, bilinmez’.
‘Ne oldu?
Nereye gidiyorsun?’.
Bir an durdu, Güvercin.
‘Sana anlatmaya çalışıyor ama anlatamıyordum, Şerif.
Son zamanlarda içimde kötü bir his var diyordum ya.
Belki de söylemeye bile, dilim varmıyordu.
Bir şeyler seziyor, anlamlandıramıyordum.
Ana karadan haber geldi. Sarı güvercin çok ağırmış, yoğun bakımdaymış.
Mutlaka gidip, onu görmeliyim’.
‘Niye o kadar telaş ediyorsun?
Hani, aranızda telepatik bağ vardı’.
‘Hala var işte. Yaşadığını biliyorum ama bir terslik olduğunu da biliyorum.
Belki de bu yüzden, son zamanlarda, nefes bile almaya korkuyordum.
Hem zaten telepati, çift taraflı olarak işler. Her iki tarafın kanallarının da açık olması gerekir. Bir tarafın kanalı kapanır ya da kendi, bilerek isteyerek kapatırsa, karşı taraf hiçbir şey hissedemez.
Artık yola çıkmalıyım’, dedi Güvercin.
Sonra derin bir nefes alıp, son hızla uçmaya başladı, kısa süre de gözden kayboldu.
Nedense Güvercinin çok uzun bir süre, geri gelmeyeceğini sanmıştı Şerif.
Ama bir kaç gün sonra, Güvercin geri gelmişti.
Niye bu kadar kısa süre de dönmüştü?
Acaba niye hala bu kadar tedirgin görünüyordu?
Güvercin hiç ortalarda yoktu.
Nadiren uçarken görüldüğünde de, yüzünde çok ciddi ve tedirgin bir ifade vardı.
Bir müddet bekledikten sonra, dayanamadı Şerif, Güvercinin karşısına çıktı.
‘Ne oluyor Güvercin?
Çok uzun kalacaksın, gibi gittin?
Ama hemen, geri döndün.
Ne oldu Güvercin?’.
‘Sarı güvercin ölüyordu, Şerif’.
‘Nasıl ölüyordu, hasta mıydı?’.
‘Durumu çok ağırdı, komadaydı’.
‘Bana güzellikle, anlayabileceğim şekilde, ne olduğunu anlatacak mısın Güvercin?’.
‘Nesini anlatayım, rapor mu istiyorsun benden?’.
‘Evet, belki de rapor istiyorumdur’, diye diklendi Şerif.
Belki Güvercini konuşturursa, yüzündeki bu karanlık ve tedirgin ifade biraz dağılırdı.
‘Peki o zaman’, dedi Güvercin.
‘Çok uzun bir zaman uçtum, biliyorsun mesafe çok uzak.
Onu koma halinde buldum. Ama neyse ki çabuk toparlandı ve iyileşti. Beni görmek de iyi geldi sanırım. Gündelik yaşamına, uçuşlarına başladı, yaşama tutundu, geri dönmeyi başardı.
Yine de tedirginim Şerif. Bedeni büyük bir yara aldı. Şimdilik iyileşmiş olabilir. Dikkat etmesi gerekiyor’.
‘Mutlu olmalısın. Ölümden dönmüş, yaşıyor işte’.
Güvercin, derin bir nefes aldı. ‘Evet, yaşadığı için çok mutluyum. Günlerce korku içinde yaşadım, yarım nefes aldım.
Artık özgürce nefes alabiliyorum.
Ama çok korktum Şerif. Korkudan ödüm patladı’.
‘İyileştiğini söyledin Güvercin’.
‘İyileşiyor Şerif. Ben de kendimi çok daha iyi hissediyorum. Özgürce, tasasızca nefes almayı özlemişim. Yüreğim ağzımda, korkarak yaşamak hiç kolay değil’.
‘Bu gerilimle nasıl başa çıkabildin Güvercin? Çok zorlu ve çetin bir sınav bu’.
‘Şerif, ben, her an gökyüzünde uçmak zorundayım. Tehlikelere alışkınım. Gökyüzünde uçmaya mahkum olmak, her türlü tehlikeye açık olmak demek’.
‘Kara da yaşamak da öyle Güvercin’.
‘Aynı şey değil Şerif. Kara da güvenli bir yer bulur, oraya sığınır, kımıldamadan durabilirsin. Oysa gökyüzünde uçarken, yapabileceğin tek şey, her ne kadar tehlikeli olursa olsun uçmaya devam etmektir’.
‘Bu gerilimle nasıl başa çıktın, Güvercin? Yokluk tehlikesiyle nasıl savaşılır?’.
‘Bana bakma Şerif’, diye güldü Güvercin. ‘Beni de tek başına sanma. Hepimiz, birbirimize bağlı yaşarız. Birbirimize, kendimize güveniriz. Bu güven, bizi ayakta tutar ve yaşatır…
Birbirimize dayanır ve güvenerek ayakta kalırız…’.
‘Böylesi bir güvene inanmak, nasıl mümkün olabilir?’.
‘Öyle basit ki’, diye yeniden güldü Güvercin.
Nihayet tedirginliği geçmiş, yüzü eskisi gibi, ışıldamaya başlamıştı.
‘Birbirimizi çok sever, sevgimize güveniriz.
Zira sevgi, her şeyi yeniden yaratır, yaşatır ve güzelleştirir…’.