Alpleri, Torosları aşabilsem
   Ulaşsam güzelim adaya.
   Hasret kokan bizim ele.

Meral Kaşif

Güvercin, hastalıklarla boğuşarak, zor günler geçirmişti. Şimdilerde kriz atlatılmıştı ama günler inadına yavaş geçiyordu. Güvercinin, yaşadıkları geride kalsa da, içindeki tedirginlik, bir türlü geçmiyordu. Tek yapabildiği, geçmişe sığınmak, geçmişteki güzel günlerle oyalamak ve sevdiklerini hatırlamıştı. Bazen de Şerif’le konuşarak zamanın geçişini bekliyordu.

Yine sabah olmuş, Şerifle konuşmaya başlamıştı Güvercin.

‘Özgürlük hakkında konuşalım mı? Herkes kendini özgürleştirmekten bahsedip duruyor. Kendini özgürleştirmek ne demektir, Şerif?’.

‘Özgürleşmek, içindeki karanlıktan ve geçmişten getirdiğin baskıdan kurtulmak demektir Güvercin’.

‘İçindeki karanlıktan kurtulmak’, diye mırıldandı Güvercin.

‘Işığa ulaşmak, aydınlanmak için karanlığı aşmak zorundasın’.

‘O nasıl olacak Şerif?’.

‘Önce ruhun karanlık gecesini yaşayacaksın, Güvercin’.

‘Ruhun karanlık gecesi ne demek?’.

‘Ruhun karanlık gecesi, geçmişten vazgeçmek için, geçmişten getirdiğin tüm duyguların, aklın sınırları içinde kavrulup, ateşe atılarak yakılmasıdır. Ruhun karanlık gecesinde konaklamayan hiçbir canlı, kendini yeniden doğurtmayı başaramaz’.

‘Ruhun karanlık gecesini bırak şimdi Şerif.

Geçmişten vazgeçmek de ne demek?

Geçmişim, aynı zamanda benim karakterimdir, Şerif.

Benim geçmiş hikayem, beni ben yapan herşeydir.

Ondan nasıl vazgeçebilirim?’.

‘Özgürlük özlemi, senin en temel ihtiyacın değil miydi, Güvercin?’

‘Sadece özgürlük özlemi çektiğimi mi, düşünüyorsun Şerif?

‘Asla güvercin. Ben, yaşamın anlamı ve temel değerleri konusunda ne kadar çok çalıştığını biliyorum. Çok uzun bir anket çalışmasıyla temel değerlerinin sıralamasını bile çıkarmıştın. Üstelik en çok önem verdiğin değerlere ve onların öncelik sıralamasına nasıl da şaşırmıştın. Hatırlasana…

Neydi onlar, saysana bana’, dedi Şerif.

‘Önceliklerine göre sıralarsam, en başta kişisel özgürlük geliyordu, Şerif. İkinci sırada iç huzuru ve öz saygı vardı. En çok buna şaşırmıştım.

 Üçüncü sırada dürüstlük, adalet ve kararlılık geliyordu.

Dördüncü sırada ise cesaret ve barış vardı.

Temel değerlerimin en sonunda ise hoşgörü geliyordu.

 Nedense buna, bunun en son da yer almasına çok şaşırdığımı hatırlıyorum, Şerif’.

‘Hoş görü, sonda yer alıyordu zira karakterin olmuş, otomatiğe bağlanmıştı Güvercin.

Belki de bu değerler, varoluşunun olmazsa olmazları ve sınır seçimlerindir. Yaşamın anlamı sembollerden oluştuğuna göre bu değerler, aynı zamanda senin yaşam sembollerin olabilir mi, Güvercin?’.

‘Ne dediğini anlayamadım Şerif’.

‘Her şeyin bir süresi ve sınırı var. Hep oyalanıp durduğun gerçekliğin ve aklın da kendine özgü sınırları var, Güvercin. Doğal olarak bilimin de kendi sınırları var’, dedi Şerif. 

‘Özgürlüğün sınırlanması, özgürlüğün sınırlarını bilmek, sembolleri okumak ve fiziksel sınırlamalar, özgürleşmenin yollarını gösteren olasılıklardır, Güvercin.

Kendini akışa bırakarak yaşamın içinde, yaşamla birlikte akanlar, kendi sorumluluklarına, sayısız görünmez ipliklerle bağlanırlar’.

‘Şerif, ne dediğini, inan ki hiç anlayamıyorum’.

Hiç aldırmadan, konuşmasına devam etti, Şerif.

‘Çevremizde kurduğumuz ilişkiler yoluyla, kendimizi gerçekleştiririz. Bu ilişkiler bizi var ederken, aynı sebepten, aynı ipliklerle bizi kendilerine bağlarlar.

Bu ilişkiler, bizi varoluşumuzun anlam denizine bağlanırken, aynı zaman da bizi bağlayan değerler olarak, bizi koruma altına alırlar. Böylelikle diğer her türlü bağlardan kurtararak özgürleştirirler. Bir anlamda bizi bağlarken, çözerler.

Varoluşumuz ve varoluştan hareketle anlam ve değer kazanan kimliğimizin değerleri sahip olduğumuz temel değerlerdir. Evrensel aynaya bakarak yarattığımız eserler, aynı zamanda kendi aynamızın bize gösterdikleridir. Bu yüzden varoluş yolculuğumuzun temel değerleri, sadece sahip olduğumuz değerlerdir’.

‘Ya sınırlar, sınırlarımız Şerif?’. Güvercin, anlamaktan çoktan vazgeçmiş, bir yerlerden konuşmayı yakalamaya uğraşıyordu.

‘Biçimsel sınırlarımızı mı soruyorsun, Güvercin?’.

‘Hayır, Şerif. Aslında biçim ve içerik birbirini doğurur, demek istiyorum ama sahte sınırlar, artık beni çok ürkütüyor.

Sahte sınırlar, değersizlikleriyle çevrelerindeki herşeyi ve benim de kafamı karıştırıyorlar’.

‘Kasten mi yapıyorsun Güvercin?

Konuyu kasten mi değiştiriyorsun?’.

Güldü Güvercin, ‘uçuş zamanım geldi benim’, diyerek kanatlarını açtı ve gökyüzüne yükseldi.