Gerçeklerle ne zaman yüzleşeceğiz?

2. Dünya Savaşının bitimiyle birlikte çöken ekonomik yapı ve yaşanan gıda sıkıntısı, yeni oluşan dünya düzeninde ülkelerin öncelik sıralamasını değiştirdi.


Bu yeni durum, gelecekte yaşanacak sıkıntılara önceden tedbirler almaya yönelik politikalar geliştirmeye yönlendirdi.


Yaratılan bu yeni düzen sadece ekonomik dengeler üzerinde değerlendirilmemeli, oluşan bu yeni düzenin arka planı iyi değerlendirilip daha karakterli ve rekabetçi yapıların oluşturulması yönünde eylem planları geliştirilmiştir.


Bugün ülkemizde de oluşan bu şartlar, 2. Dünya savaşının ardından gelişen ülkelerde masaya yatırılıp, çözüm yolları ile birlikte uzun vadeli projeksiyon sahibi fikirlerle bugünün hazırlığı yapılmıştır.


Ortaya çıkan gerçeğin, kaynak dağılımı ve kaynak paylaşımı ile çözümlenebileceği öngörüsüyle hareket ederek ekonomik politikalarını bu yönde geliştirip yönlendirdiler.
 

Daha materyalist yapıdan teknoloji ile birlikte daha sanal ekonomik kaynaklar yaratmaya,
iklim değişikliği öngörüsüyle tarımsal rezervlerin geliştirilmesi yönünde eylem planları geliştirdiler.


Bu yapıya uzak olan 3. Dünya ülkelerin ise tarımdan ve hayvancılıktan uzaklaşarak tüketen toplumlar olmaya başlamaları ve yatırım aracı olarak gördükleri tek sistem olan inşaat sektörüne kontrolsüz kaynak aktarımlarıyla dünya gerçeklerinden iyice uzaklaştılar.


Birleşmiş Milletler, İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini (United Nations Framework Convention on Climate Change, UNFCCC), 1992 yılında Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen “Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açmış ve ülkelerin onaylamasıyla 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe koymuştur.


Ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” de kabul edilmiştir.


İşte tüm bu gerçekler ışığında, ülke olarak biz bu resmin neresindeyiz?


Önceki yazılarımda olduğu gibi ülkenin içinde bulunduğu karamsar tablo burada da çok farklı değil.


Toplumun kendisine verdiği değeri, yarattığı siyasi yapıyla görmek mümkündür. Bizde durum tamda bu şekilde.


İklim değişikliği, tarım alanlarının değerlendirilmemesi, hayvancılığın yok olmaya yüz tutması, toprağın sadece inşaat sektörü için önem kazanmış olması, dünyadan ve gerçeklerden ne kadar uzak bir yaşam sürdüğümüzün göstergesi değil midir?


Dünyada yaşanan bunca yıkım ve felaket gerçeği varken, bizler içinde yaşadığımız niteliksiz gündemden ne zaman uzaklaşıp gerçeği göreceğiz!


Bir an önce tüm ülkenin seferberliği ile birlikte biz de önceliğimizi belirleyip çok uzak olmayan ve yukarıda ifade ettiğim ekonomik ve tarımsal döngünün içinde yerimizi almalıyız.


Bu bereketli toprakları ve bu toprağın karakterli insanını tekrar tarıma, hayvancılığa ve üretime yönlendirmeliyiz.


Ülkemizde bulunan üniversitelerle birlikte nitelikli ve vizyoner bir eko politik çalışmayı hayata geçirmek çok da zor olmasa gerek.